the lobster

entry38 galeri
    34.
  1. öncelikle film, ütopik değil distopik bir evrende geçmektedir. ütopyalar toz pembe bir gelecek tablosu çizerken distopyalar bunun tam tersini yaparlar.

    bu film "ya açalım da şöyle gülelim keyfimiz yerine gelsin" filmi değil asla. çok güzel bir "toplumsal uzlaşı" yergisi bana kalırsa. film bu toplumsal uzlaşı saçmalığını evlilik üzerinden sembolize etmiş. bugün yaşadığımız toplumda evlenmek zorunda değiliz belki henüz ama birçok şeyi yapmaya mecburuz. kendi isteğimiz ile yaptığımızı sandığımız şeyler aslında toplumun isteklerinden ibaret. eric fromm buna nesnel isteklere giydirilmiş öznel kılıflar diyor. yani atıyorum bir ev sahibi olurken bunu kendiniz için yaptığınızı sanıyorsunuz ama toplum sizi çekirdekten öyle bir şekillendiriyor ki aslında toplum bunu emrettiği için ev sahibi oluyorsunuz. bu en yüzeysel örnek. bu konuyla ilgili ayrıntılı okuma isteyenler "özgürlükten kaçış"ı okuyabilirler.

    filmdeki çiftlerin kusurlarında bile denklik arayışı yine bir toplumsal uzlaşı eleştirisi. yahu bizde atasözü bile var bunun: "davul bile dengi dengine çalar" diye. size saçma gelecektir, "burnu kanayanla evlenmek için niye burnumuz kanamalı illa arkadaş" ya da "saçı güzelle kel niye evlenemiyor yahu" diye düşüneceksiniz ama toplum böyle bir şey işte. kek kalıbı gibi şak şak şak yan yana aynı hizada aynı şekilde kendi içinde eşleştirerek koyuyor herkesi. sonra o yalnızları avlamak için düzenlenen av partileri. toplum bunu her gün yapıyor. farklı olma eğilimindeki insanları budamıyor mu? dışlamıyor mu? yok etmiyor mu?

    kısacası film metaforlarla dolu. açık bir zihinle izleyiniz. colin farrel'ı hep sevmişimdir bu film sevgimi katmerlendirdi.

    benim için izlenmesi gereken bir hiciv filmi.
    1 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük