sözlük yazarlarının itirafları

entry163215 galeri ses32
    159693.
  1. Kafamın içinde sürekli aynı mantık hesabı dönüp duruyor. Bir kaç haftadır bu böyle...Bu mantık hesabı bende bir çeşit obsesyona bir çeşit istemsiz harekete dönüştü. Gece gündüz, ozellikle yalnız kaldigim zamanlarda yaptığım bu hesabın sonucu hep aynı çıkıyor. Ama ben aynı sonucu elde edeceğimi bile bile bu hesabı yapmaktan vazgeçemiyorum.
    Vazgecemiyorum, çünkü adeta hayata tutunmak için bir dal ararcasina, belki bir mantık kırıntısı bulurum diye çırpınıyorum. Ama sonuç değişmiyor, bir damla bile mantık bulamıyorum...
    Şimdi kısaca bu mantık hesabımdan bahsetmek isterim.
    Bildiğiniz üzere, hayatta kalabilmek, devam edebilmek için bir işte çalışmak zorunda olan insanlar vardır, ki bunlar dünya nüfusunun oldukça büyük bir kısmını oluştururlar. Ben de bu insanlardan biriyim. Bu kişiler, ister müdür olsun, ister amele, ister esnaf, zamanlarını ve emeklerini kiraya verir ve bunun karşılığında belli ücretler alırlar ve bu şekilde ihtiyaçlarını karşılarlar. Simdi bunu cebimize koyalim ve ölçeği biraz daha küçültmeye başlayalım. Bir avrupalının en vasıfsız işte çalışarak elde ettiği yaşam kalitesi ile bir ortadogulununki arasında dağlar kadar fark var, bu tartışmaya kapalı bir gerçek. Hatta bir avrupalı sırf orada doğduğu için en vasıfsız işte çalışsa dahi, bir ortadoğulunun uzmanlık ya da eğitim gerektiren bir işte çalışarak kazandığı hayat kalitesinden daha yüksek bir kalite elde ediyor. Yani kısaca coğrafi ve kültürel olarak bir eksi var. Bunu da cebimize koyduk. Simdi, bir birey bu coğrafyada en vasıfsız bir işe girmeyi ve alnının teriyle ekmeğini kazanmayı istiyor diyelim. Bak her şeyi, yani en düşük ucret karşılığında en ağır işleri en ağır çalışma şartları altında yapmayı kabul diyor. Amma ve lakin, o en boktan ve en az gelirli işe girebilmek bile ya şansa ya tanidiga ya da insanüstü bir çabaya bakıyor.
    Diyelim ki işe girdi. Hatta asgari ucretten de fazla maaş aldı.
    Bitti mi hayır....Özel sektör için konuşuyorum, mesai sekizde başlar. Sekizde iş başı yapmak için altıda uyanmak şart. Altıda uyanıp bir kendine geleceksin, bir seyler atıştıracaksın, sonra yol var, büyük sehirlerde en qz bir saat sürer...Yani altıda kalktın sekizde işe başladın, aksam altıda iş bitti sen yedide eve geldin diyelim. Tam oniki saat dışarıda olmuş oldun. Sabah altıda tekrar kalkman için, ki on saat de çalışmış olmanın yorgunluguyla en geç akşam on bilemedin onbir gibi yatman lazım. Sana sadece üç saat kalıyor...Üç saat dışındaki tüm vaktini iş için harcamış oluyorsun. Ne için, kirani ödeyip yemek almak ve faturaları ödemek için...Bu kadar...Yani hayatta kalabilmek için çalışıyor, çalışmaya devam edebilmek.icin hayatta kaliyorsun. Ve dostum bu altmışbes yaşına kadar, ki o da işsiz kalmazsan, iş yerin kapanmazsa, ya da sağlıklı kalabilirsen, devam edecek...
    Normal bir insanın ellibeş yaşından sonra mental ve fizyolojik performansı yari yarıya düşer ve düşüş hayat kalitesine de bağlı olarak düşmeye devam eder. Yani hayattan mental ve fiziksel haz alabileceğin sınır ellibeş yaşına kadardir diyebiliriz. Ve sen bütün bu süreyi tamamen ekmek parası için harcamak zorundasin. Bu sadece bedensel değil, duyusal, mental ve psikolojik de bir efor demek. Çünkü sürekli birileriyle etkileşim halinde sureklj bir koşturmaca içindesin. Kendine zaman ayırma gibi çok onemli bir kavramdan tamamen uzaksın. Ve dediğim gibi tüm bu mental, psikososyal, fiziki ve pdikolojik harcanmanin karşılığında aldığın tek şey bu efora devam edebilecek kadar yasam alanı. Yani yaşamayı degil, hayatta kalabilmeyi kazaniyorsun, üstelik bu coğrafyada...Işte tüm bunlara değer mi, zaten bitecek olan ve devam ettiğinde de pek de tadı tuzu olmayan bu iç gudusel çaba gerçekten mantıklı mı diye sorup duruyorum kendi kendime. Bana göre değmez. Çünkü gider yani harcanan seyle elde edilen tatmin birbirini tutmuyor. Neyse çok uzattım....
    4 ...