2009-2011 yılları arasında Giresun’da kaldım. Giresun öyle bir şehir ki...
2009’da gittiğim sene ben gitmeden birkaç ay önce yine sel felaketi olmuş. Şehrin her yeri çukurlarla doluydu. Hatta kimileri hatırlar; Giresunspor o sene ilk 5 maçını inönü stadında oynamıştı, sahaları mahvolduğu için.
Neyse... Öyle bir şehir düşünün ki, merkezinde hiç düz alan yok. Sadece Karadeniz sahil yolu ve limanın olduğu yer düz ki; oralar da doldurma zaten. Şehir baştan aşağı yokuş, falez.
Ev bakmaya gittik. Evin kendisi yol üzerinde. Evin balkonu uçurum. Balkon çökse 100 metre aşağıya düşüyorsun yani.
Bu şehirde 2 tane halı saha vardı. Birisi limanda Deniz seviyesinde. Diğeri tepede, fındık bahçesine yapmışlar. Tepede oynadığımızda sis çökerdi birbirimizi göremezdik.
Ve Giresun öyle bir yağmur alıyor ki; 2009 Eylül ayında gittiğimde 45 gün güneş yüzü görmedim, psikolojim bozuldu, Okulu bırakıyordum neredeyse. Yağmurdan ıslanmaya o kadar alışmıştım ki artık şemsiye taşımıyordum, yağmurdan ıslanmak koymuyordu.
Çünkü biz normal şehirlerde yağmur başlayınca yarım saat oturup durmasını bekleriz. Giresun’da yağmur başlarsa 3-4 gün hiç durmaz. Haftada 2 kez yağmur yağar. Biri 4 gün biri 3 gün sürer. ‘Biraz bekleyelim yağmur durunca gideriz’ gibi bir kavram yoktur Giresun’da.