biliyorsunuz, ingilizler bu futbol oyununu bir nevi ata sporu olarak benimserler. esasen futbol ingiltere'de düşük sınıfların eğlencesiydi. üst sınıflar daha çok kriket gibi daha sofistike oyunlar oynarlardı. fakat ingilizler sömürge imparatorluğunu kurarken futbolu da sömürgeci ideolojinin bir parçası haline getirdiler. nasıl? mesela bengal'de hinduların ingilizlerden ırksal olarak düşük olduğunu, dolayısıyla futbol gibi fiziksel güç gerektiren, aynı zamanda da takım oyunu olarak mental açıdan da güçlü olmayı gerektiren bu "erkek" oyununda hinduların alt ırk insalar olarak başarılı olamayacağını iddia ediyorlardı.bu söylem üzerinden kurulan iktidar, evanjelist misyonerlerin kurduğu okullarda da bir eğitim aracına dönüştürüldü. genç hindulara futbol oynatılarak medenileştirme görevi yerine getiriliyordu. mission civilisatrice.
emperyalizmin sütunlarından biri olan ve futbol üzerinden kurulan bu hegemonik söylem diyalektik olarak karşıtını kurdu. karşı hegemonik, milliyetçi, antiemperyalist yaklaşım da sömürgeci söyleme meydan okuyordu. yükselen hindu orta sınıfı ingilizleri ingilizlerin oyununda alt etmeyi istiyordu. bunun mekansal boyutu da vardı. çünkü kalkütta şehir merkezi sadece avrupalıların vakit geçirebileceği bir alandı, normal şartlarda siyahların buraya girişi yasaktı. Trades cup denen turnuvalara 2-3 hindu takımının katılımına müsaade ediliyordu. bir hindu takımla bir ingiliz takım karşılaştığı zaman hindular normal şartlar altında ayak basamadığı meydanı binlerce kişiyle işgal edebiliyordu. futbol maçları direnişçiler için bir savaş simulasyonu ve ben de varım deme ortamı haline gelmişti.
öte yandan, hindu oyuncular sahaya yalın ayak çıkarlardı. ingilizlerin giydiği botlardan mahrumdular. bunun önemli bir dezavantajı vardı. muson yağmurları söz konusu olduğunda zemin fazlasıyla kaygan hale geldiğinde hint sporcular ayakta durmakta zorlanıyor, oyun daha da zorlaşıyordu. ama çıplak ayak ile oynamanın sembolik bir başka boyutu da vardı. futbolu bir "erkek" oyunu olarak yansıtan sömürgeci ingilizlere karşı direnişçiler çıplak ayaklarıya daha da erkekçe, mertçe, korunmasız olarak karşı koymuş oluyorlardı.
1911'de IFa shield kupasını east yorkshire regiment'ı mağlup eden mohun bagan kazandı. tarihte bir ilk. bundan sonraki senelerde ingilizler işi şansa bırakmamak adına beyaz hakemler yardımı başta olmak üzere çeşitli yöntemlerle hint takımlarını sindirdi. 1929'da hint takımlar Ifa'dan çekildiler. ve federasyonda daha adil bir temsil karşılığında tekrar sahalara döndüler.
biliyorsunuz, latin amerika'da da futbolun bunun gibi direniş boyutu vardır. bunu yanılmıyorsam eduardo galeano yazmıştı. bizde de galatasaray kurulurken felsefesini şöyle ifade etmişti: “Maksadımız ingilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmektir.“ galatasaray'ın ingiliz takımlar karşısında aldığı uefa kupası da bir direnişti. çünkü futbol hiçbir zaman sadece futbol değildir.