Çağan Irmak'ın Issız Adam adlı filmi zamanında çok eleştrilmişti. Hatta bazı köşe yazarları klişe aşk hikayesi deyip umarsızca emekleri hiç etmişti. iyiki de yorumları okumadan filme gitmişim. Öyledir ki okuduğum yorumlardan ötürü okumadığım romanlar ya da gitmediğim filmler hep en iyileri olmuştur. Fakat arada önyargılı yorumlardan ötürü kaynayan sanat eserlerinin bana kazandıramadıklarını ne yazık ki bir boku beğenmeyen köşe yazarları da kazandırmayacak.
ilişkileri güzel özetleyen bir film. Çiftler birbirini sever, sevişir ve ayrılır. Aradan 5 yıl geçer ve sinema girişinde karşılaşırlar. ikisi de güzel ve normal devam eden hayatlarından bahseder birbirlerine. Hatta kadın adama 3 yaşındaki kızının fotoğrafını gösterir suratında tebessümlerle. Kadın söyleyemez adamdan ayrıldıktan sonra çocukluğundaki evine gittiğini, yastığındaki ten kokusunu kokladıktan sonra ten kokusunun hiç değişmediğini yeni öğrendiğini hatta eski sevgilisinin çocukluğundaki odasında dururken ''Sen oradaydın ve bir gün benimle tanışacağını bilmiyordun'' diye düşündüğünü...
Alper adındaki adam ise iyiyim diyor, ben bildiğin benim her şey güzel. Diyemiyor o gittikten birkaç gün sonra diş fırçası bardağının kırılmasıyla ve eski sevgilisinin yere düşen tokasını görmesiyle ağlama krizlerine girdiğini. Küçük bir eşyanın onunla dalga geçercesine onu krizlere soktuğunu ve ona bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hatırlattığını. Hatta aynı tokayı hala cebinde taşıdığını...
Sonrası daha da sarsıcı eller birleşiyor, sonsuza kadar tekrar veda ediliyor fakat ikisi de tam gidecekken geri dönüp sersemce tekrar sarılıyorlar. Ardından ıssız adam kalabalığa geri dönüyor...
Adam ıssız adam çünkü bir kadınla bütün bir gece beraber aynı yatakta uyuyamıyor. Kimseye sevgisini gösteremiyor hatta annesi ''oğlum bir kere bile beni yanağımdan öpüp, sevdiğini söylemedi bana'' diye sitem ediyor sevgilisine. Her türlü cinsel deneyimi yaşıyor fakat sevişmeler sona erdiğinde bütün çarşafları tiksinerek atıyor. Çocukluğundaki en yakın arkadaşının düğünü oluyor ama yoğun kalabalık kendisini daralttığı için çalıştığı restaurantta önemli kişiler ağırlayacağını söyleyip altını takıp gidiyor. Ardından deniz kenarında saatlerce dalgaları izliyor. Annesiyle dertleşemiyor bile. Annesi oğlum neyin var dediğinde defalarca '' Çok zor be anne '' deyip kitleniyor. Ardından yatağına geri dönüyor.
Film bitiyor, ışıklar açılıyor, ben hala ağlıyorum. ilk defa gözyaşlarımı hissediyorum. Suratımdan nazlı nazlı dökülüyorlar adeta. Çağan Irmak'tan nefret ediyorum, her duyguyu böylesine abarttığım için kendimden nefret ediyorum, Alper'e küfrediyorum, sokağa çıkıyorum allahtan yağmur çiseliyor da gözyaşlarıma karışıyor. Bu sefer hafif seviniyorum bir yandan üşüyorum sonra gene ağlamaya başlıyorum.
Kulaklarımda çınlıyor ''sen oradaydın ve bir gün benimle tanışacağını bilmiyordun'' repliği. Düşünsenize yatıyoruz, kalkıyoruz ama bilmiyoruz sokakta birisi var ve o kişi zamanı gelince hayatımızın akışını tamamen değiştirecek bir surat.
Şimdi o suratı çiziyorum kafamdan. Uzun, sarı saçlar ve güngörmüş bir surat koyuyorum. Düzgün bir fiziğe ve sağlam bir müzik kültürüne sahip bir sevgili yaratıyorum zihnimde. Ve tam burada bir gün onunla tanışacağımı bilerek nefesler alıp veriyorum...