bakın ben köylüyüm. 45 dönüm kadarlık bir tarlam var. tarlanın değeri 500 bin. bu net ha. yoksa daha fazla veren var. biz aile olarak toprak satmayı sevmiyoruz. ekiyoruz, dikiyoruz. küçük çiftçiyiz. herneyse. şimdi bir örnekle anlatacağım zira yazmaktan çok konuşmayı seven bir yapım var.
bu tarlaya buğday ekimi yaptık biz. 16 ton oldu. kaç sene önceydi hatırlamıyorum. çok değil ama, 5 sene öncedir. o zaman biz bunu 1 lira 20 kuruştan, samsun'da un fabrikasına sattık. 17 milyara yakın para aldık. başak saplarını balya yaptık. biz balyayı da satmıyoruz, hayvanlarımız var. onlara yivgi yapıyoruz. satsak o dönemde 10 bin de o getirsin. 27, hadi diyelim 30 milyar. gelelim verilen emekleri değerlendirmeye.
şimdi o buğday tohumunu ekerken, kendi tohumunu eksen, devlet senin yerli tohumuna destek vermiyor, ithal buğdaya veriyor ama hahahhah. e bunu gerekirse suluyorsun, gübre veriyorsun, toprağı sabanlıyorsun. e o traktör su içmiyor. mazot yakıyor. güneşin altında yanıyorsun, biçiyorsun. verilen emek ve üretim birbirini anca dengeliyor. şimdi durum böyleyken çiftçi neden çalışsın ki?
sen devlet olarak, en tabanı sağlama aldın mı? köylü milletin efendisi ya. hani nerde? ben kendimi efendi gibi hissetmiyorum.
ben küçükken komşumuz tırlarla hayvan satıyordu ya. şimdi o koca ahırlar bomboş. çiftçi her geçen senede daha çok küçülüyor. daha aza kanaat ediyor. aza kanaat eden çoğu bulamıyor da, biz çoğu bulmak için illa birilerine domalmalı mıyız?