bu hadisenin tartışma konusu addedilmesi dahi o kadar gülünç ki. yıllardır "türk" olduklarından dem vurduğumuz, aslen "dağ türkü" olduklarından ve kara basarken "kart kurt" sesi çıkardıkları için kendilerine "kürt" dendiğinden bahsettiğimiz bu topluluğa geçmiş zamanda yaptığımız ve hala kimilerimizin yapmaya gayret gösterdiği "asimilasyon"un ifşası aslında bu tepki.
bu tepkinin neden bu kadar sert verildiğini anlamak aslında zor değil. şimdi gelse bir kürt araştırmacı, kürtlerin 5000 yıllık tarihinden bahsetse, (örneğin cemşid bender) nemrut un kürt olduğundan, hz. ibrahim in kürt olduğundan bahsetse apışıp kalacaklar bu arkadaşlarımız. çünkü ortada belgeler var, belirli tarih metodları kullanılarak ortaya sürülmüş bir tarih araştırması var. ülkü ocaklarında olduğu gibi, "bakın asyanın burası ile amerikanın şurası tam birbirinin üstüne oturuyor, kızılderililer türktür", "eski türklerde gök tanrı ya, yani tek tanrıya inanmışlardır. türkler hiç putperest olmamıştır" değil o kitaplarda kaleme dökülenler, anlatılanlar.
işte bu gibi yerlerde yetişmiş arkadaşlarımızın ufukları ancak ve ancak anlatılanlarla sınırlı olduğu için ortaya böyle "olur mu lan öyle şey. bu memleketin resmi dili türkçe. tüm yazışmalar türkçe yapılacak kardeşim" tadında bir refleks çıkıyor. kendilerinden beklenen reaksiyonu veriyorlar aslında. bir farklılık bir değişiklik yok.
bu değişikliliğin yaratılamamasının en büyük nedeni hepimizin bildiği üzere eğitim. şimdi bu arkadaşımızın tarih dersleri onların ilgisini çekecek kıvamda geçse, onları biraz daha düşünmeye sevk etse bütün problem çözülebilir aslında. halen 82 anayasasının öngördüğü tarih eğitimini aldıkları için bu kardeşlerimiz, ne düşünebiliyor ne de fikir üretebiliyorlar. aslında kendilerine tarihi sevdirmek çok kolay, çok basit. ama tarih hocalarımız da bu anayasanın düzenlediği bir üniversite eğitiminden geldikleri için onlarda beceremiyor tarihi sevdirmeyi, anlatmayı.
örneğin, anadolu beylikleri dönemi anlatılırken öğrencilere tarih hocaları şöyle bir anekdot (bugüne kıyasla benim için)tan bahsedebilirler. hepimiz karamanoğlu mehmet bey i biliriz. nerden biliriz? "sarayda, sokakta, her türk ilinde türkçe konuşmayı ferman vermiştir" değil mi mehmet bey? kendisi bu nedenle bize "mükemmel bir türk milliyetçisi" olarak anlatılır.
olay bu minvalde gelişmez aslında. karamanoğlu mehmet bey türkmendir. farsça, arapça bilmez. moğolların akınlarıyla zayıflatmış olduğu selçuklu devletini yıkar ve konya daki sarayı ele geçirdiğinde görür ki, sarayın tüm katipleri yazışma dili olarak farsça kullanmaktadır. e haliyle türkmen olduğu için farsça anlamaz ve hem yardımcılarının hem de kendisinin yazışmaları denetleyebilmesi için resmi dilin "türkçe" olmasını emreder.
bakın, gördük ki olayın nedeni çok basit. farsça bilmiyor ve yazışma dilinin hakim olunan dille yapılmasını emrediyor. ortada ne milliyetçilik var ne türk ulusunun yüceltilme tutkusu. (bu durumu devleti yıkmak için moğollardan istifade etmek bağlamında da değerlendirebilirsiniz)
"başbuğ a kürtçe mektup gönderilmesini"de bu durum çerçevesinde değerlendirebiliriz. hepimizin diline pelesenk olmuş, "tarih tekerrür ediyor" sözüyle hem de. doğu illerimizde yaşayan ve türkçe konuşamayan kürt vatandaşlar için örneğin. bu vatandaşlar, devlet büyükleri onları ziyarete geldiklerinde de, oğullarını askere gönderip şehit haberini aldıklarında yakacakları ağıtta da kullanacaklar bu dili. o zaman ne yapacaksınız peki? yaralarına merhem mi olacaksınız, yoksa bir tekmede siz mi vuracaksınız?
işte bu sorulara karşı yanıtsız kalmanız, "ya olur mu öyle şey" demeniz, "lan ben var ya neyse birşey demiyorum" diye çaresizliğinizi ifşa etmeniz aslında değişmemenizin yarattığı hastalıkların kronik dereceye geldiğini gösteriyor. çok basit aslında değişmek, bir kitap kadar uzağınızda. hem etrafınızdaki insanları da daha fazla kırmamış olursunuz.