keşke ceza ağırlığı arttıkça suç engellenebiliyor olsaydı.
bir ülkede cezası idam olan suçun, diğer bir ülkede cezası idam olmayan aynı suça göre çok daha fazla işlendiğini biliyoruz. yani cezanın caydırıcı olması başka faktörlere bağlı olarak gerçekleşiyor. tecavüzün en çok yaygın olduğu ülkelerde cezasının idam olduğunu görüyoruz örneğin.
zaten bir insan hayatını “yasaklara göre, cezalara göre” engelleyerek yaşamak yerine, neyin doğru ve güzel olduğunu kendisi öğrenerek yaşamalı. sırf bir kitap, bir kuruluş sana “yapma” dedi diye “cezası şu” dedi diye bir suçu işlemekten kaçınsan bile, bu içinde orada bitmiyor. başka bir yerden mutlaka çıkıyor.
bir çocuk ya da bir köpek yetiştirmede, ya da eğitim hayatında kullanılan ödül ve cezaların, ödül kısmının rahatlıkla ağır bastığını görebiliyoruz. fakat ceza kısmı tartışmalı. ceza, bazı insanlar üzerinde şimdilik o suçu yapmamaya itiyor evet, bu güzel. ama buna hemen hemen eşit oranda da bazı insanların daha kötü olan özelliklerini ortaya çıkarıyor, daha tersleşen veya kinlenen, artık daha fazla kurallara itaat etmeyen insanlar görüyoruz.
şiddet gören çocukları düşünebiliriz mesela. ona ceza uygulanır. bazıları sessizleşip içine kapanırken, o olumsuz hareketi bir daha yapmazken bazıları daha fazla karşı gelmeye başlar. sokakta sürekli kavgalara karışır. evde zıt giden, okul ortamını bozan türlü şeyler yapar. ebeveynine o da vurmaya başlar gibi.
evet keşke suç üzerinde caydırıcı etkisi olsaydı. ama suçları önlemede önce bu suçları işleyebilme ihtimali olan canlıları, yani insanı anlamak önemli diye düşünüyorum. empati seviyesiyle ilişkili olan her bir becerisi, sosyal kazanımı bu konularda önemli olsa gerek. maalesef ceza verince o suç geri alınmıyor. o can gitmiş, o acı çekilmiş oluyor. biz sadece verilen cezanın büyüklüğüne göre içimize su serptiğimizi zannediyoruz. sonra tekrarları yaşanıyor.