mustafa kemal atatürk nutuk' ta (405-409. sayfa) safhalarını anlattığı sakarya meydan muharebesi' nde sol kaburga kemiklerinden biri kırıldığı için meclis tarafından mareşal rütbesiyle gazi ünvanı almıştır. bendeki kitaptan aktarıyorum:
"Bilhassa, Meclisin ve vekiller Heyetinin içeriye ve dışarıya karşı sükunet içinde ve çok güçlü bir durum ve görünüşte kalmasının önemli olduğunu, ufak tefek sebeplerle hükümeti sarsmanın doğru olmadığını arz ettim. Kanun teklifi, aynı günde açık oturumda okundu. Öncelikle görüşüldü ve ad okunarak oya konuldu. Oy birliğiyle kabul olundu.
Bunun üzerine yaptığım kısa bir konuşmanın bir iki cümlesini, tekrar etmeme müsaade buyurmanızı rica ederim. O cümleler şunlardı:
"Efendiler, zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları mutlaka yeneceğimiz hakkındaki güven ve inancım bir dakika olsun sarsılmamıştır. bu dakikada, bu kesin inancımı yüksek heyetinize karşı, bütün millete karşı bütün dünyaya karşı ilan ederim."
muhterem Efendiler, Başkomutanlığı fiilî olarak üzerime aldıktan sonra birkaç gün Ankara' da çalıştım.
Erkânıharbiyeiumumiye riyaseti ile müdafaaimilliye vekaletinin bütün kadrosuyla Başkomutanlık karargâhını kurdum. Bu iki makamın ortak çalışmalarını Başkomutanlıkta ahenkli bir şekilde birleştirmek için ve bundan başka orduyu ilgilendiren ve Başkomutanlık yoluyla çözümü gereken öteki vekaletlere ait işleri yürütebilmek için de yanımda küçük bir büro kurdum.
Ankara' da bulunduğum müddetçe, yalnız, ordunun insan ve taşıtları bakımından kuvvetinin artırılması, yiyecek ve giyeceğinin sağlanması ve düzenlenmesiyle ilgili tedbirler almak ve hazırlıklar yapmakla uğraştım.
........ (tekalif-i milliye emirleri anlatılıyor)
Ondan sonra Efendiler, 12 Ağustos 1921 günü Erkânıharbiyeiumumiye reisi Fevzi Paşa Hazretleriyle birlikte Polatlı' da cephe karargâhına gittim.
Düşman ordusunun cephemize yüklenerek, sol kanadımızdan kuşatacağı hükmüne varmıştık. tedbir ve tertiplerimizi tam bir cesaretle Bu görüşe dayanarak aldırdım. Olaylar isabetimizi gösterdi. Düşman ordusu, 23 Ağustos 1921' de, ciddi olarak cephemize temas ve taarruza başladı. Birçok kanlı ve buhranlı safhalar ve dalgalar oldu. Düşman ordusunun üstün grupları, savunma hattımızın birçok parçalarını kırdılar. Bu ilerleyen düşman birliklerinin karşısına, kuvvetlerimizi yetiştirdik.
Meydan muharebesi yüz kilometrelik cephe üzerinde oluyordu. Sol kanadımız, Ankara' nın elli kilometre güneyine çekilmişti. Ordumuzun yönü batıya iken güneye döndü. Arkası Ankara' ya doğru iken kuzeye verildi. Cephenin yönü değiştirilmiş oldu. Bunda hiç mahzur görmedik. Savunma hatlarımız kısım kısım kırılıyordu. Fakat kırılan her kısmın yerine en yakın bir mesafede derhâl yeni bir savunma hattı kuruluyordu. Savunma hattına çok ümit bağlamak ve onun kırılmasıyla, ordunun büyüklüğü ölçüsünde çok gerilere çekilmek nazariyesini kırmak için memleket savunmasını başka tarzda ifade etmeyi ve bu ifademde ısrar ve şiddet göstermeyi faydalı ve tesirli buldum. Dedim ki:
"Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler ona tâbi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmaya ve karşı koymaya mecburdur."
işte ordumuzun her ferdi, bu sistem içinde her adımda en büyük fedakârlığını göstermek suretiyle düşmanın üstün kuvvetlerini yok ederek, yıpratarak nihayet onu taarruzuna devam kabiliyet ve kudretinden mahrum bir hale getirdi.
savaş durumunun bu safhasını sezinler sezinlemez derhal bilhassa sağ kanadımızla Sakarya nehri doğusunda düşman ordusunun sol kanadına ve daha sonra cephenin önemli yerlerinde karşı taarruza geçtik. Yunan ordusu yenildi ve geri çekilmeye mecbur oldu. 13 Eylül 1921 günü Sakarya nehri' nin doğusunda düşman ordusundan eser kalmadı. bu suretle 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe kadar, bu günler de dahil olmak üzere, 22 gün 22 gece aralıksız devam eden "büyük ve kanlı Sakarya savaşı" yeni Türk devleti' nin tarihine, cihan tarihinde pek az rastlanan büyük bir meydan savaşı örneği kaydetti.
muhterem Efendiler, Başkomutanlık vazifesini fiilen üzerime aldığım zaman, Meclise ve millete mutlaka muvaffak olacağımız hakkındaki kesin inancımızı arz ve ilan etmekle ve bu inancımı, varlığımın bütün haysiyetini ortaya atarak gerçekleştirmekle ilk manevi vazifemi yapmış olduğumu zannederim. Ondan sonra, önemli maddi vazifelerim de vardı. Onlardan biri, savaş ve çarpışmalar karşısında millete aldırmaya mecbur olduğum vaziyetti.
BÜTÜN TÜRK MiLLETiNi, CEPHEDE BULUNAN ORDU KADAR, DUYGU, düşünce ve hareket olarak savaşla ilgilendirmeliyim:
Bildiğiniz gibi savaş ve çarpışma demek; iki milletin, yalnız iki ordunun değil, iki milletin bütün varlıklarıyla ve bütün imkanlarıyla, bütün maddi ve manevi kuvvetleriyle, biri biriyle karşı karşıya gelmesi ve birbiriyle vuruşması demektir. Bunun için bütün Türk milletini, cephede bulunan ordu kadar duygu, düşünce ve hareket olarak savaşla ilgilendirmeliydim. millet fertleri, Yalnız düşman karşısında bulunanlar değil, köyde, evinde, tarlasında bulunan herkesi silahla vuruşan savaşçı gibi kendini vazifeli sayarak bütün varlığını yalnız mücadeleye verecekti. Bütün maddi ve manevi varlığını yalnız vatan savunmasına vermekte ağır davranan ve müsamaha gösteren milletler savaş ve çarpışmayı gerçekten göze almış ve başarabileceklerine inanmış sayılmazlar.
Gelecekteki savaşların tek başarı şartı da en çok bu arz ettiğim hususa bağlı olacaktır. daha şimdiden Avrupa' nın büyük askeri milletleri, bu harekat tarzını kanun haline getirmeye başlamışlardır. Biz, Başkomutan olduğumuz zaman, Meclisten bir vatanı savunma kanunu istemedik. Fakat, Meclisten aldığımız yetkiyle, bu gayeyi gerçekleştirmeye çalıştık. Millet, bundan sonra, bugüne kadar olan tecrübeleri de dikkatle gözden geçirerek aziz vatana taarruzu imkânsız kılan sebep ve şartları daha açık ve daha kesin bir şekilde tespit eder.
BÜYÜK MiLLET MECLiSiNCE BANA "MAREŞAL" RÜTBESiYLE "GAZi" ünvanının VERiLMESi:
Efendiler, diğer bir vazifem de, ordu içinde, savaş safları arasında bizzat savaşa katılmak ve bizzat mücadeleyi idare etmekti. Bunu da gücümün yettiği kadar, hatta bir kaza neticesi olarak sol kaburga kemiklerimden biri kırılmış olmasına rağmen, en iyi şekilde yapmaya bütün varlığımla çalıştığımı sanırım. Sakarya savaşı' nın neticesine kadar askeri bir rütbem yoktu. Ondan sonra, Büyük Millet Meclisince bana "Mareşal" rütbesiyle"Gazi" ünvanı verildi. Osmanlı Devleti' nin rütbesinin, yine o devlet tarafından geri alınmış olduğunu biliyorsunuz.
fransa hükümeti ile yapılan görüşmeler ve ankara anlaşması:
Efendiler, Sakarya Zaferi' nden sonra, Batı ile olan müspet ve neticeli temas ve münasebetlerimizi Ankara itilafnamesi (anlaşması) teşkil eder. Bu anlaşma, Ankara' da, 20 Ekim 1921' de imza edilmiştir. "