Cenabı hakk noksan sıfatlardan münezzehtir. Bilinmekliği istemek bir murad halidir. Keyfiyetten ileri gelir acziyetten değil. Elbetteki sonsuz sanat güç kudret ve kuvvet sahibi, o sıfatlarının tecelliyatının (fiil eylem) zuhur (meydana çıkmak) etmemesi düşünülemez. O mutlak saltanatın bir tezahürü ve gereği olabilir ancak. Allahu tealanın bilinmeyi istemesi kendi zatının bileceği iştir. Bu zatı zülcelâlin eksikliğini değil bilakis mükemmelliği, fakat varlıkların ise eksikliğini noksanlığını kusurluluğunu acziyetini ve ihtiyaç halini gösterir. Zaten öyle değil mi? Demekki yaradılışın hikmetlerinden biri neymiş? insanın Daima kulluk halini yaşaması. Siz olayın faili yönüne bakıyor fiilin sonucunda ortaya çıkanı sorgulamıyorsunuz. Hata burada. Halbuki bir eylem sebep sonuç ilişkisi yönünden incelenirse bir anlam bütünlüğü kazanır. Dolayısıyla asıl gösterilmek istenen muhtaçlık hali nesnelde tüm varlıklara öznelde insanadır. Muhtaç olan insanoğlu. Ona kudretini gösteren de yüce allah (c.c.) tır. Hayret ibret ve dehşetle Şaşılacak nokta ise kulun burada acziyetini görüp kabullenmeyip de hâlâ yaradana isyan nisyan (unutmaktan hasıl nankörlük) gaflet ve inkar halinde kalmasıdır. Allah ne büyük..
Edit: el-musavvir: Bu esma (failde isim fiilde sıfat) tasarımlayan şekil veren, istediğini istediği sûrette yaratacağı anlamına geliyor. El- Musavvir: Allah'ın sıfatlarından birisi olan Musavvir ismi yaratmış olduğu bütün varlıklara şekil ve suret veren manasına geliyor. Sanat, cenabı hakkın el-musavvir esmasının bir tezahürüdür.
