askeri vesayet çılgınlığıyla sivil toplumculuğun kuyruğuna takılan eski solun, başımıza sardırdığı en büyük sol düşmanlarından biri olan mümtaz er türköne'nin adeta kıskançlıkla yazmış olduğu kitaptır. mümtaz er türköne'nin kanlı geçmişini bir kenara bıkracak olursak teorik açıdan bir sürü çarpıtma ile karşı karşıyayız. özellikle post modern etkilerin tavan yaptığı kitapta post modernitenin en önemli argümanlarından olan "gerçeğin parçalılığı ve göreceliliğine" göre zaten bir anlam ifade etmeyen kitaptır. zira gerçek göreceli ise birkuşağın darbe peşinde koştuğunu iddia etmek öznelliğin cıvkını çıkarmak demektir. ancak zaten gerçek böyle bir şey değildir. mümtaz er türköne'nin hayıflanması gereken şey; temel paradigma olarak kabul ettiği post modernitenin devrimi yadsıyan görüşleridir.
genel olarak türkiye'de sağın sol karşısında bulunduğu entelektüel ezikliğini sürekli bir karalama ile kapatmaya çalışan sağ aydınlar, bunları yaparken kavramları da silikleştiriyorlar. o çok eleştirdikleri indirgemeci bakış açısıyla darbe ve devrimi eşitliyorlar ve birbiriyle eşlenik hale getiriyorlar. kuru bir darbe karşıtlığı yapacak değilim. siyaseten bunun günümüzde mümtaz er türköne gibilerce savunuluyor olduğunu gördükçe kavramın içinin boşluğu bir kez daha gözler önüne seriliyor. hüseyin inan'ın idam edilmeden önce sözlerini buraya kapak niyetine taşımakta fayda var ancak gerçeği bölen bu anlayış karşısında kapak olmanın da öznelliği pişkince sorgulanacaktır. önce taraf'ın sözde solcularının aralıdığı kapıdan geçen mümtaz er türköne'nin kitabı kimi yarım akıllı solcularımıza da akıl olur. böylece yürüdükleri yolun akp'nin yolu olduğunu görebilirler.
mümtaz er türköne'nin kitabında günah çıkartması bizi hiç ilgilendirmez. keyfi bilir, sonuçta herkes ne denli karanlık bir geçmişe sahip olduğunu biliyor. ancak azılı sol düşmanımızın arkasına saklandığı yüzlerin de afişe edilmesi gerekiyor. üstelik yaptığı şey sola saldırırken, solun somut taleplerini de çağdışı ilan etmektir. kendileri 200 yıl öncesinin iflas etmiş düşünceleriyle gelirken getirdiği tek yenilik ise gerçekliğin parçalılığı. ama ne eski bir yalan? o halde mümtaz er türköne'nin gazetesinden çalarak şunu rahatlıkla söylebiliriz: "düşünüyoruz ve yaftalıyoruz: işbirlikçi!" böylece kendiside aslında meşrulaştırma çalıştığı kimliğiyle piyasının albenisi, plazaların büyüsü içinde yaşayıp gidebilir.