ölüm

entry4139 galeri ses3
    3680.
  1. tanım: ölen kişinin ya da hayvanın sevenlerine, derin bir matem havası aşılayan, acı gerçek.

    ***

    çalışırken, sevişirken, yürürken, yemek yerken, kısacası günün tamamında yaptığımız birçok faaliyet esnasında "ölüm" gibi bir gerçeği pek de düşündüğümüz söylenemez. bu gerçeği sürekli düşünenler de vardır elbet ama, genelimizin düşündüğünü düşünmüyorum. neticede, yaşıyoruz işte.. "ölüm mü? pehh..."

    fakat, öyle değilmiş. bir anda hayatımızın merkezine "çatırttt!" diye, yerleşebiliyormuş bu gerçek.

    ***

    12 ekim 2019 akşamı, ben bu gerçekle yüzleştim. ekseriyetle haftasonları da çalışan bir vatandaş olarak, boşa çıktığım güneşli bir cumartesi gününde, civanımla ormanda piknik yapayım dedim. yaptım da. öyle aman aman malzeme almadık yanımıza. bira, kuru et, eski kaşar, sigara ve oğlum için su. su içmeye bayılır zira.*
    güzel bir gün geçirdik. koştuk, yürüdük, bitkileri ve ağaç kabuklarını inceledik, işedik, yedik, içtik, müzik dinledik falan filan..
    akşama doğru hava serinleyince de, toparlanmaya başladık. yaklaşık yarım saat sonra eve vardık. civanımla bahçeye indik. civanımın, can yoldaşımın mama saatiydi. gittim bahçenin arkasına, mama kovasının kapağını açtım, bir ölçek mama aldım ve yürüdüm kafese doğru. o sırada ares'in bakışlarını ve hareketlerini iyi görmedim. mamasını bıraktım yere, koşarak yanına gittim. kusmaya çalışıyordu ama kusamıyordu evladım. abartmıyorum, birkaç saniye içerisinde karnı davul gibi olmaya başladı. haliyle, panikledim. hemen feyza hanım'a seslendim. (komşum)
    kendisinden bir örtü istedim sedye amaçlı kullanmak için. ares'in fenalaştığını o da fark etti ve koşarak örtü almaya gitti. oğlumu çok sarsmadan örtüye yerleştirdim, örtünün iki ucunu avuçladım ve arabaya kadar taşıdım. veterinere varmam beş dakikamı almadı. hekimimize durumun aciliyetini bildirdim. sağ olsun, kendisi hemen röntgen çekti ve mide dönmesi yaşadığını söyledi. aslında röntgenden önce de böyle bir ihtimal olacağını söylemişti. hekim işte, anladı hemen.
    ivedilikle civanımı operasyon için hazırladılar. uyuşturdular ve karnını tıraş ettiler. ben, o vakitten sonra olaya dahil olamadım. ellerim, ayaklarım titreye titreye operasyonun bitmesini bekledim. kendimi her türlü ihtimale hazırladım. yani, hazırladığımı zannettim..

    ameliyatın gerçekleştiği odadan sürekli birileri girdi ve çıktı. suratlarına baktığım zaman, sürecin pek de iyi gitmediğini anladım. uzatmayacağım; operasyon bitti ve hekimimiz yanıma geldi. "maalesef.." dedi.
    hemen akabinde ekledi; "kalbini üç kere çalıştırdık ama kurtaramadık.."
    betim benzim attı. ne diyeceğimi bilemedim, nasıl davranacağımı bilemedim. suratımı tırmalamaya başladım. ağlamaktan nefes alamadım. göz pınarlarımdan akan yaşları silmeye bile yetişemedim. ama hiç bağırmadım. içime içime çığlık attım. sessiz çığlıklarımı ölüm bile duymuştur, eminim.
    velhasıl; gitti, civamın gitti işte..

    kendime içten içe hep şu sözü söylerdim; "demir olsam çürürdüm, toprak oldum da dayandım."

    toprak olmaya çalışırdım ben. dayanıklı olmaya çalışırdım elim hadiselere karşı. fakat, o akşam değil toprak olmak, en adi metalden bile dayanıksız olduğumu idrak ettim. kontrolümü yitirdim. çaresizliği tattım. "ölüm" kapımı çaldı. "bak" dedi bana; "ben, varım! düşünsen de, düşünmesen de varım!"

    aldı sırdaşımı, can yoldaşımı, civanımı, oğlumu, en yakın arkadaşımı, aşkımı umarsızca aldı benden. kızdım! "bir gün beni de alacaksın!" dedim ve ekledim;
    "ama beni aldığın gün, kavuşma günümdür. bir daha asla oğlumla beni ayıramayacaksın!"

    evet dostlarım, "ölüm" diye bir gerçek varmış.. bazı gerçekler var ki; güne güzel başlatıp, akşamına hayatınızın orta yerine sıçabiliyormuş.

    rahat uyu evladım, aşkım, civanım..

    anlaşılan o ki, bir süre babasız kalacaksın. arkadaşlarınla bol bol koş, ırmaklarda yüz, dilediğin kadar oburluk yap. zaten oburluğundan çok çektim oğlum. midenden mantar, ağaç kabuğu ve kireçli bir şey çıkmış. duydun değil mi? obursun dediğimde kızıyordun bana. obursun işte! ah, oğlum..

    neyse;

    "babam üzülüyor mu, ağlıyor mu?" diye, düşünme. ağlayacağım oğlum. normal bir şey değil mi zaten? ama sen ağlama oğlum. tamam mı güzel gözlüm? er ya da geç, ben de toprağa kavuşacağım. işte o günden sonra, "ölüm" denilen o acımasız gerçeğe bakıp, gülümseyeceğiz.

    bekle beni tankım, biricik ayım.

    meleğim benim.. aa, bir saniye; melek oldun değil mi sen? ne kadar çok yakışmıştır sana! uç bebeğim, doya doya uç! ve bekle; azıcık sabret oğlum, baban da görecek kanatlarını. öpecek kanatlarından, koklayacak! söz!

    şimdilik, elveda oğlum. seni seviyorum!
    3 ...