Fransızca şarkılar dinliyorum. Nerdeyse her gün dinliyor olabilirim. Çünkü içlerinde kayboluyorum. Bile isteye oluyor bu. Dinlerken ne hissettiriyor, bunu en son söyleyeceğim.
Bu başlıkta bir önce girdiğim entry benim zaferimin anlatımıydı. Her şeyin çok daha iyi olacağı inancı tam olarak içime yerleşmiş gibiydi. Şu an bile dışardan biri, iyi görüntü istediklerini yapıyor iyi bir yaşamı var der. Fakat işin aslı öyle değil.
izmir, hikayemin devamı demiştim. Güzel şeyler olacak diye hissetmiştim. Fakat izmir e gittiğimde tuhaf bir hisle geçirdim kaldığım zamanı. Ve o hissi ancak şimdi anlatabiliyorum. Ait olduğum yer orası da değil. Bir istanbul kadar boğmayacak belki ama huzur ve mutluluk da olmayacak. Her şey mükemmel olsa bile.
Aslında tek başına savaşmaktan yoruldum. Kafamın içi öylesine dolu ki mesela ağır gelmeye başladı artık. Koynunda, dizlerinde dinleneceğiniz birinin olması lazım. Yoksa ne kadar güçlü olursanız olun gücünüz bitiyor.
Ve ben tek başına savaşmaktan, bir yere bir kimseye ait olmamaktan yoruldum. Bunları yazmak için bile son noktaya kadar bekledim. Çünkü bunları yazmak bile yoruyor. Ve bu ikisinden kaçamamak en korkuncu bu. Nereye kaçarsan kaç takip ediyor yakalıyor.
Oysa basit hayallerim ve isteklerim ve beni özgür bırakacak bir ele ihtiyacım var. Ama gerçekler farklı.
Şarkılar konusuna dönelim. Fransızca şarkılar bana huzuru ve aitlik hisssini verebilen tek kaçış yerim. Öylesine güzel ve özel bir his ki bu. Kendimi you dizisindeki karaktere benzetiyorum. Ve benziyoruz da karakter konusunda.
Yoruldum kaptan, kendimi Sabahattin Ali romanlarındaki erkek karakterler gibi hissediyorum.