çocukluğumun büyük bir kısmı köydeki evde dedem ve babaannemle geçti. dolayısıyla bilinçaltımın odaları hep bu köydeki anılarla doludur. ara ara rüyama girer bu ev. hatta alakalı alakasız çoğu rüyamın mekanı hep bu evdir.
geçen gece bazı işlerim vardı. geç saate kadar onlarla uğraştım. hava da çok sıcak bir gram uykum yoktu ama yine de gözlerimin sızısından yatağa attım kendimi. dediğim gibi zerre uykum yok. tavana bakıp bir şeyler düşünüyorum. derken ne ara uyudum ben de bilmiyorum ama kendimi birden köydeki evin önünde buldum. hava karanlık ve çocukken oturduğumuz odadaki lambanın ışığı dışarı vuruyordu. perdeler çekili olduğu için içerisini göremiyordum. her şey öyle net ki rüya olduğunu dahi anlayamıyorum sadece tuhaf bir durumun içindeyim bunun farkındayım. pencereye biraz daha baktığımda hafif bir aralık olduğunu gördüm. hani perde koltuktan dolayı katlanır da hafif bir boşluk olur ya onun gibi. dur dedim içeri bakayım. yavaş yavaş yaklaşıyorum ama yaklaştıkça içimdeki sıkıntı artıyor. yaklaştım ve o ufak boşluktan içeri baktım. rahmetli dedem koltuğuna oturmuş yüzündeki o her zaman olan hafif tebessümle televizyon izliyor. babaannem sobanın önüne oturmuş sırtı bana dönük bir şeylerle uğraşıyor. ve benim 8 yaşımdaki halim başını babaannemin dizine koymuş televizyon izliyor. içime bir mutluluk bir serinleme doldu o an. bir müddet izledim evin içini. sonra ürpertici bir şey oldu. benim çocuk halim gözlerini birden bana dikti ve babaanneme beni göstermeye başladı. o korkuyla birden uyandım ve uzun süre gerçekle rüyayı ayırt edemedim. kendime gelmem uzun zaman aldı. hayatımda gördüğüm en gerçekçi rüyaydı.