pumalar, avlarını yakalamak için gerçekleştirdikleri eylemin yani koşunun süresini avlarının cüssesine göre ayarlamaktadır. Konuyu biraz daha açmak gerekirse; pumaların bir ceylan avını sonuçlandırmak için harcadığı zaman ile, bir tavşanın peşinde geçirdiği süre aynı değildir. Puma, oldukça akıllı bir hayvandır. Bu nedenle de koşarken harcadığı enerji miktarı, avdan elde edeceği potansiyel enerji miktarını aştığı takdirde koşmaktan vazgeçer ve yenilgiyi kabul ederek başka avlar aramaya girişir. Yani kısacası elde edeceği ödülün verdiği emeğe deyip deymeyeceğini kestirir.
işte “Aptal Puma Sendromu”, bunun tam tersini yapan insanların durumunu ifade etmek için kullanılan bir deyimdir. Bir tavşanın peşinden yıllarca koşan, sonra da yakaladığı avı bir çırpıda bitiren aptalları veya bu tip bir ahmaklığı ifade etmek için kullanılmaktadır. Bir başka ifade ile; birçok insan, pozisyonları ile bağdaşmayan küçük şeyler peşinde ömür geçiriyor. Ceylan peşinde olması gerekirken, tavşan peşinde telef oluyor. Yani işin özü insanın kendine şu sormasından geçiyor. "Elde edeceğim şey, harcadığım emeğe deyecek mi?"
Başarı, emek-sonuç ilişkisindeki dengeyi iyi hesaplamakta gizlidir. Plansız ve hesapsız hedeflerin peşinden ısrarla koştuğumuzda; kaybettiğimiz en büyük gücün zaman olduğunu ve yerine başka hiçbir şey koyamayacağımızı aklımızdan çıkarmamalıyız.