M.Ö. 384’TE doğan sekiz –kimine göre yirmi- yıl Eflâtun’un öğrencisi olmuştu. Aristo’nun felsefî düşüncelerinde sık görülen Eflâtun’a karşı çıkanlarda bile rastlanan Eflâtunculuk, bu sürenin sekiz yıldan fazla olduğunu gösterir. Ne var ki, ikisi de dâhiydi. Ateşle barut yan yana durur, iki dâhi bir arada olabilir mi? Eflâtun, barbarlar ülkesi olan kuzeyden geldiği söylenen, bu garip, yeni öğrencisinin büyüklüğünü anlamıştı.
M.Ö. 344’te, Makedonya Kralı Philip, oğlu Büyük iskender’in eğitimini üzerine alması için, Aristo’yu, Pella’daki sarayına çağırdı. Büyük iskender, o sıralarda on üç yaşında haşarı bir çocuktu; tutku doluydu, üstelik saralı biriydi ve alkolik denecek kadar çok içiyordu. Bütün eğlencesi, kimsenin dizgin vuramadığı vahşî atları eğitmekti. Lav püsküren bu yanardağın ateşi sönecek cinsten değildi. Nitekim iki yıl sonra tahta çıkıp dünyada at koşturmak üzere felsefeyi bıraktı.
Bu arada hayat, aristo'nun baş edemeyeceği kadar karışmıştı. Bir yandan, iskender’e tanrı olarak tapmayı kabul etmeyen yeğeni Kalisthenes’in idamına karşı çıktığı için, iskender’le arası bozulmuştu. Ve iskender de, gücünün filozofları bile öldürtecek derecede her şeye yettiğini belirterek karşılık vermişti. Öte yandan, iskender’i Atinalılara karşı savunma çabası içindeydi Aristo. Yunan dayanışmasını yurtseverliğe tercih ediyor, bayağı üstünlükler ve kavgalar bitse, kültürle bilimin daha iyi gelişeceğini düşünüyordu. iskender de, Goethe’nin Napolyon konusunda göreceği şeyi görmüştü. Kargaşa içindeki, sayısız cepheli bir dünya felsefe birliği. Özgürlüğe aç Atinalılar, Aristo’ya homurdanıyorlardı. iskender, düşman şehrin göbeğinde Aristo’nun heykelini diktirince kudurdular. Bu kargaşa içinde Aristo, Etika’sının verdiği izlenimden apayrı bir izlenim bırakmaktadır: Soğuk değil, ama insandışı bir durgunluğu olan bir adam. Ne var ki, aynı zamanda dört bir yanı düşmanlarla çevrili durumda, büyük işinin arkasını bırakmayan bir savaşçı da. Eflâtun’un Akademi’deki izleyicileri, Sokrat’ın hatiplik okulu, Domosthenes’in keskin sözlerinin etkisi altındaki kızgın kalabalıklar; Aristo’nun sürülmesi ya da öldürülmesi için entrikalar çeviriyorlar, bağırışıp duruyorlar. Derken, iskender ansızın öldü (M.Ö. 323). Atina yurtsever bir sevinç içinde kaynaştı; Makedonya Partisi devrildi, Atina’da bağımsızlık ilân edildi. iskender’in halefi ve Aristo’nun yakın dostu Antipater, baş kaldıran şehre doğru yürüdü. Makedonya Partisi üyelerinin çoğu kaçtı. Eurymedon adında bir başrahip, Aristo’ya karşı bir iddiada bulundu: Aristo’nun, duâ ve sunakların anlamsız şeyler olduğunu ileri sürdüğünü açıkladı. Aristo, Sokrat’ı öldürenlerden çok daha düşman jüriler ve yığınlar tarafından yargılanmak üzere olduğunu fark etti. Akıllıca davranarak, felsefeye karşı bir defa daha günah işlemesi için Atina’ya fırsat vermeyeceğini söyleyip, şehirden ayrıldı. Korkaklıkla ilgisi yoktu bunun. Atina’da suçlanan herkes, sürgün cezâsını tercih edebilirdi. Aristo Chalcis’de hastalandı. Diogenes Laertius, yaşlı filozun, her şeyin kendisine arka çevirdiğini görüp, hayâl kırıklığı içinde baldıran içerek intihar ettiğini söyler. Her nasılsa, Aristo bu hastalığından kurtulamadı. Atina’dan ayrıldıktan birkaç ay sonra (M.Ö. 322) tek başına kaldı ve böylece öldü.