türkiye de azınlık olmak

entry33 galeri
    7.
  1. zordur, kolaydır, kötüdür, güzeldir, her bi' şeydir.

    "ermeni" kelimesini ortaokula kadar duyduğumu hatırlamıyorum. aile içinde falan "haylar" dendiğini bilirdim. onların kim olduğunu da pek çözememiştim. daha sonra "hay"ın ermenice'de "ermeni" anlamına geldiğini ve onların aslında "biz" olduğunu anladım.

    bu ayrımı, toplumla aynı ama aynı zamanda farklı olmayı ilk kez 6. sınıfta anladım. evet bu kadar geç oldu. diğer "haylar" gibi hay okullarına gitmemiştim. o zamana dek bir şeyden haberim yoktu pek. annemler biraz biraz anlatmaya çalışsa da çocuk olduğum için haliyle pek bir şey anlamazdım. kendimi sınıf arkadaşlarımdan ayrı bulduğum tek zaman din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri olurdu. herkes derse girerken ben müdür yardımcısının odasında, pencerenin yanındaki masada tek başıma otururdum. sonra tekrar derse girerdim. bunun nedenini bilmiyordum ama nedense merak da etmemiştim hiç.

    6. sınıfa geçtiğimde, bir olgunluk mu gelmişti bilemiyorum ama yine aynı şey tekrarlanınca bunun nedenini sordum babama. neden ben o derslere girmiyordum? ilk defa babam o zaman anlatmıştı bu durumu. 11-12 yaşlarında bir çocuk için anlaması güç bir şeydi. tüm o sınıf arkadaşlarımın annelerine "mama" dememesi, surp zadig'te yumurta boyayıp tokuşturmaması, yerevan erebuni'yi söylememesi, kiliseye gitmemeleri ilginç gelmişti.

    sonra sonra, bu durumu kabullenmeye başladım. sanıyorum ilk kez 7. sınıfta "ermeni" kelimesini "onların" ağzından duydum. tarih dersinde... "arkamızdan vurdular, köylerimizi basıp çoluk çocuk, kadın erkek herkesi kestiler"... ilk sarsılmamı sanıyorum o zaman yaşadım. o kadar kötü bir psikolojiydi ki, türklerin ermeni soykırımı konusunda ne kadar kötü hissettiklerini, "türkler ermenileri katletti" dendiğinde ne kadar üzüldüklerini ve aynı zamanda öfkelendiklerini anlayabiliyorum bunun için. ama bir çocuk için bu çok daha zor bir şeydi.

    yıllar geçti, öyle ya da böyle yaşadık. dedemler varlık vergisini, 6-7 eylül'ü gördü. gitmediler. ben kilisenin taşlanmasını, üsküdar'da bir papazın evinin kurşunlanmasını, hrant dink'in öldürülmesini, "ermeni" diye birbirine küfreden insanları gördüm. gitmiyorum. gidemem.

    unutulmaması gereken, insanların ermenilerden bu kadar korkmalarını gerektirecek bir şeyin olmamasıdır. bir gün otobüste "mine koşan ermeniymiş" dedi bir genç diğer arkadaşına. o da "yok be değildir" dedi, diğeri "yok ermeni bir arkadaşım söyledi, onlar birbirini biliyorlar oğlum" dediğine şahit oldum. sanki ermeniler gizli bir tarikat... gelin görün canlar, derneklere gidin, gazetelere gidin, kiliselere gidin. kimse sizi kovacak değil...

    bu kadar güvensizliğe gerek yok. yıllar önce ermeni okuluna giden çocukları takip eden sivil polisleri, yanlarına yaklaşıp "ben de ermeniyim" diyerek onlarla tanışmaları ve önce türkiye'de ermeni olmanın zor olduğunu söyleyip "biz ermeni okuluna gidemedik. siz ne yapıyorsunuz orada? tarih derslerinde ne anlatıyorlar?" şeklinde sorular sorduklarını da biliyoruz. veya yine ermeni okullarında müdür yardımcılarının ve tarih derslerine giren hocaların kesinlikle türk kökenli olma zorunluluğu olduğunu da hatırlatayım. yazılı bir kural olmamasına rağmen bu böyledir. bu güvensizliğin, devletin kendi insanından bu kadar ürkmesinin bir sebebi, haklı çıkarılacak bir yanı yok.

    her şey anlayıştan geçiyor. hoşgörü değil. ortada hoş olmayan bir şey yok, hoşgörülecek bir şey de yok. yalnızca insanların biraz daha anlayışlı ve araştırmacı olması gerekiyor. o zaman bir problem kalmayacak.
    6 ...