şimdi kocamaaan bi alandayız. böyle konser gibi, gösteri gibi bi olay var. birileri paso bana yemek, dansöz filan yolluyor. çete savaşları da almış başını gitmiş bilader, kan gövdeyi götürüyor. ama ben kimsenin çete teklifini kabul etmemişim. tek tabanca takılıyorum (bu arada, tabanca demişken, ankara'da sanırım necati bey'de veya ona benzer bi caddede beylik tabanca diye bi dükkan gördüm dün. ve bu rüya değildi) ilkokuldan arkadaşım buluyor beni. sarılıyoruz birbirimize. kzı büyümüş, amy winhouse olmuş. kirpikleri mübalağasız 17 santim. mesajcı çocuk yanıma koşup 'abi, zeynep changed her profile picture' deyip, geldiği gibi hızla uzaklaşıyor. bir güvenli çıkış kapısı bulup ayrılıyorum ortamdan.
az kuru az pilav yemek maksadıyla köhne bi esnaf lokantasına giriyorum. şef garson koşarak yanıma gelip, büyük bi heyecanla dükkanın tarihçesini anlatıyor. gözüm bi yerden ısırıyor bu şef garsonu. evet evet, sunay akın bu. adam son 37 yıldır kimseyle konuşmamış da, tüm birikimini bana kusuyormuş gibi anlatıyor. aceleyle zıkkımlanıp kasaya yöneliyorum. kasada, o kasaya en çok yakışacak tipi ve tavırlarıyla kemal unakıtan oturuyor. bozuk olmadığı iddiasıyla 15 kuruşumu iç eiyor kemal abi.
lokanta çıkışı flaşlar patlıyor peş peşe. yanımdaki uzun bacaklı kız, sadece arkadaş olduğumuzu haykırıyor heyecanla. üzülüyorum. ilik gibi hatun lan, niye sadece arkadaşız ki? ayrı taksilere binip eve doğru yola çıkıyoruz. sonra aniden bi patlama gibi bişey oluyor, bi ışık hüzmesi içinde beyazlar içinde reha yeprem, sır kapısını açıyor bana. yanında esmer teniyle yaşar alptekin de var; her an dansa başlayacakmışcasına.. bu iki stv insanı, benim şu an yapmakta olduğum şeyin (bir mankenle evime gidiyor olmanın) beni direkman cehenneme götüreceğinden bahsedip tırsıtmaya çalışsalar da kız pek güzel olduğundan başarılı olamıyorlar.. iç anadolu şivesiyle enteresan şeyler anlatan taksici bi yerlerden tanıdık geliyor. aynadan iyice bakıyorum. ooh, eski dostum vaudeville for vendetta. sen de mi popüler kültür ögesi oldun len, rüyamda ne işin var soruma 'ne yaparsın be bilader, er geç olacaktık' diyor yarı memnun yarı memnunsuz. sonra yandaki arabada memnun kaygısız beliriyor.yanında da bizimkilerden cemil.
rüya bir anda iskenderun'a taşınıyor. altı aydır epilasyon yüzü görmemiş gibi duran asi, parmak kalınlığındaki kaşlarını kaldırarak 'annem senin teyzenin bizim eve gelmesini istemiyor' diyor. zerrece skimde değil bu! bizi istemeyeni biz hiç istemeyiz. alsın evini başına çalsın! tartıştığımızı gören şehrazat, yanında zaha hadidle masamıza oturuyor. arka planda da feridun düzağaç var. ortak mimarlık bürosu açmış bunlar. ilk işleri de masumiyet müzesinin dekorasyonuymuş. füsunun yanık tenli omuzlarının da sergilenip sergilenmeyeceğini merak ediyorum ama sormama fırsat kalmadan, sinan enginle amansız bir kavganın içinde buluyorum kendimi. en zayıf yerinin boynu olduğu yanılgısıyla boynuna boynuna çalışırken, beyaz atkısını boynuma dolayıp boğum boğum boğuyor beni. fonda feliçita çalıyor. ve ben bu şarkının bir milletin belleğine nasıl yer ettiğine şaşkınım.
gözlerimi hastanede açıyorum. tepemde mehmet öz var. bi yandan barfiks çekerken, bir yandan da ot suyu hazırlıyor. komple bi adam kendisi. yanında da hemşire kıyafetleriyle jenna jameson. uuuwww beybi!