öğrencilik yıllarında bir tekel bayisinin camında yazan kiralık daire yazısını görüp içeri girdik. okullar yeni açılmıştı ve eşyalarımız semt pazarının ortasında üzerinde naylon örtülü vaziyette bekliyordu. işte o tekel bayisinin sahibine ev için geldiğimizi söyleyince bizi şöyle bir mülakata tabi tutmuştu.
nerelisiniz?
hangi partiye oy veriyorsunuz?
ailenizde ya da arkadaş çevrenizde başörtülü var mı?
adamın rengini az çok tahmin ettik ve içinde bulunduğumuz zor durum nedeniyle de adam ne duymak istiyorsa fazla fazla söyledik. son bir şart dedi. dükkana girince selamunaleyküm dediniz, burası Arabistan değil bir daha bu dükkana girince bu kelimeyi kullanmayacaksınız diye şart koştu. bizde selam veren arkadaşımızın köylü olduğunu falan söyleyip çocuğu iyice gömdük. eve kız arkadaşlarınız gelebilir ben çağdaş bir insanım ama türbanlı bir kız getiremezsiniz dedi. ona da tamam deyip evi görmeden pazarlık yapıp anlaştık. madem anlaştık evi de görelim dedik. evde oturan varmış. ulan ne durumlardı. sonra çıktı siz akşam eşyaları alıp gelin dedi. biz gelene kadar çocukları sokağa koymuş gavat. mübalağa ediyorsam allah belamı versin ama üniversite hayatım dahil gördüğüm en kötü evdi, hiç bir kapısı kapanmaz, dolapları falan olmayan, tuvalet kapısı sürgülü cins bir evdi. her neyse hikaye uzun. bunu trollük yapmak ya da siyaset konuşmak için anlatmadım. bizatihi başımdan geçen bir olayın çok küçük bir kısmını ve tanıdığım bir adamın kişiliğinin çok küçük bir kısmını anlattım. işte benim tanıdığım yobaz top üçte bu adam da vardı. bu adam gördüğüm en yobaz adamlardan biriydi.