Türk milleti kurtuluş savaşından beri, hattâ bu savaşa atılırken bile mahkûm milletlerin hürriyet ve bağımsızlık davalarıyla ilgilenmeyi, o davalara yardım etmeyi benimsemiştir. Böyle olunca kendi soydaşlarının hürriyet ve bağımsızlıklarına kayıtsız davranması elbette uygun görülemez.
Fakat milliyet davası şuursuz ve ölçüsüz bir dava şeklinde düşünülüp savunulmamalıdır.
Milliyet davası siyasî bir mücadele konusu olmadan önce şuurlu bir ülkü meselesidir. Şuurlu ülkü demek, müspet ilme, bilimsel yöntemlere dayandırılmış bir hedef ve gaye demektir. O halde propagandalarda müspet yöntemlere müracaat etmek şarttır. Hareketlerin imkân sınırları ve sıraları mutlaka hesaba katılmalıdır.
Türkiye dışında kalmış olan Türkler, öncelikle kültür meseleleriyle ilgilenmelidirler. Nitekim biz Türklük davasını böyle bir müspet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz.
* baykal gölü'nün ötesindeki yakut türklerini bile ihmal etmiyoruz.
...
işte, atatürk'ün kendisinin de ifade ettiği gibi belki bir hayal olarak görünebilir. evet, hayaldir. "ütopya"nın bir parçasıdır. imkansız değildir ama dünya gerçeklerine uygun olarak 82,83 diye isimlendirmeden de türkmenlerin özgürlüğüne katkı sağlanabilir.
bunun için sadece "82 musul, 83 kerkük, alırız iki saate burayı" demek yeterli değildir. gerçekleri gözardı etmek olmaz.
ama yeter ki, türk milleti bunu istesin. yoksa daha 80 yıl içinde unutturulmaya çalışılan bir birliktelik mücadelesi, "hayal" diyerek vazgeçilseydi, maddi dünyanın gerçeklerine uygun görülerek "fakiriz, güçsüzüz, kendi kendimizi yönetemeyiz, amerikan/ingiliz/rus mandasına girmeliyiz" diyenler, vatanını tarlasının ucuna kadar görenler haklı çıkardı.