"Kör göremezse güneşin suçu ne" buyrulmuş. Dünya boşlukta duruyor, şaşmazsınız, yerçekimine şaşmazsınız, bir minik çekirdekten devasa ağaçlar çıkıyor şaşmazsınız, bir sperm tanesinden 50 milyon canlı çıkıp içlerinden biri insan olur şaşmazsınız. Bu kadar muazzam şeyin kendi kendine olduğunu sanırsınız. Yüce Rabbim insanlara merhamet ettiği için Alemlerin Sultanı Peygamber efendimizi dünyaya gönderir, ona hayret edersiniz. Ey gafiller; Peygamber efendimiz ümmi idi yani okuma yazma bilmez idi, Kuranı Kerimde ise yüzyıllar önceki mevzulardan dahi bahsedilmiştir. Ayı 2'ye bölmüş yine de inananlar olmamıştır. Öyle bir devirde dünyaya gelmiştir ki, kız çocuklarının diri diri gömüldüğü vahşi bir devir. Onun sayesinde insanlar ehlileşmiş, medenileşmiştir. Kadınlara, kölelerin eşitlik hakkı, güzel ahlak hep o dönemde verilmiştir.
Kuran'ın benzerini yapabilen çıkmamıştır, oysaki o dönemin Arabistanında çok fazla sayıda şair mevcut idi.
(Kendi uydurdu diye inanmayanlar, haydi [Bu Kur’anın] bir benzerini söylesinler!) [Tur 33, 34]
(De ki: Kendimden söylediğimi sandığınız bu Kur’anın sûreleri gibi, haydi on sûre de siz söyleyiniz!) [Hud 13]
(Eğer o [peygamber] bize atfen, [Kur’ana] bazı sözler katsaydı, biz onu kuvvetle yakalayıp şah damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.) [Hakka 44-47]
Kur’an-ı kerim, Resulullah efendimizin en büyük mucizesidir. içinde, bütün dünyada bugüne kadar yapılmış, medeni kanunlara örnek teşkil edecek ilmî ve hukukî esaslar, eski tarihe ait birçok bilinmeyen bilgiler, insanlara verilebilecek, en büyük ahlâk esasları, nasihatler, dünya ve âhiret hakkında, o zamana kadar hiçbir kimsenin bilmediği, bilemediği, tasavvur bile edemediği hususlar vardır. Bunlar, kimsenin söyleyemeyeceği, bir ifadeyle beyan edilmiştir. Müşrikler, mucize isteyince de mealen buyuruldu ki:
(Kur’an gibi [eşsiz] bir kitabı sana indirmemiz, [mucize olarak] yetmez mi?) [Ankebut 51]
([Ey Resulüm, bu Kur’an sana indirilmeden önce] Sen bir kitaptan okumuş ve elinle onu yazmış değildin. Eğer öyle olsaydı bâtıl söze uyanlar, şüpheye düşerlerdi. [Müşrikler, “Kur’anı başkasından öğrenmiş veya önceki semavi kitaplardan almış” derler, Yahudiler de, “Onun vasfı Tevrat’ta ümmîdir, bu ise ümmî değil” derlerdi.]) [Ankebut 48]
O zaman, Araplar şiire çok kıymet verirdi. Aralarında çeşitli şairler yetişti. Birbirleriyle şiir yarışı yaparlardı. Kazananlarla öğünürlerdi. Kur’an-ı kerime benzer kısa bir sûre söyleyebilmek için, el ele verdiler. Çok uğraştılar. Hazırladıkları şiirleri, Muhammed aleyhisselama götürecekleri zaman, Kur’an-ı kerimden bir sûre ile karşılaştırdılar. Sûredeki belagati iyi anladıkları için, kendi sözlerinden kendileri utandılar. Resulullah'a götüremediler. Bu zavallılıkları karşısında, ilimle karşı koymaktan vazgeçip, kaba kuvvete başvurmaktan başka çare bulamadılar. Kılıca sarıldılar. Müslümanlara saldırmaya başladılar. Resulullah'ı öldürmeye karar verdiler. Bunun için hazırladıkları planı gerçekleştirmeye kalkıştılarsa da, mağlup ve rezil oldular. Muhammed aleyhisselamın böyle meydan okuması karşısında ve böyle el ele vererek uğraşmaları sonunda, bir sûre gibi veciz, beliğ bir söz söyleyebilselerdi, Resulullah’a gelir, okurlar, gürültü, patırtı koparırlardı. Bu taşkınlıkları dillere yayılır, tarihlere geçerdi. Bu başarısızlıkları, Kur’an-ı kerimin mu’ciz olduğunu, insan sözü olmadığını açıkça göstermektedir.