Geçen hafta acilde nöbetteydik. Kelimenin tam anlamıyla geberdik. Bir dakika bile oturmadık. Hastalar yağmur olup yağdı. Herkesten kan alındı, sonuçları beklendi, takip edildiler, ekg’ler çekildi, gözlem odasında yer kalmadı vesaire; bir şey de atlama lüksümüz yok. Üç tane doktoruz bir kişiye bile kışt demedik. Niye diyelim ki saygısız mıyız biz? Ya da goriller mi büyüttü bizi?
Bu kadar yoğun oluşunu anlatmamın sebebi; hani vergi dairesine ya da notere gidiyorsunuz da bazen o götünü kıpırdatmadan sadece kağıt imzalayan memurlar size “çay saatleri”nden çaldığınız için afra tafra yapıyor ya, ve siz de o afra tafrayı yiyorsunuz ya, onların kafasında taş kırmıyorsunuz, çekip vurmuyorsunuz ya hani; işte o yüzden anlattım. Bir nebze olsun fikir sahibi olunabilir diye.
Kaldı ki ben bu mesleği severek seçtim. Ailem istemediği halde seçtim. Severek de yapıyorum. Bunlar ayrı mevzu. Bunu da yine şu yüzden dile getiriyorum; biz mi doktor ol dedik diyen bazı sivri zeka arkadaşlar don lastiği gibi bir yerlerden fırlamasınlar diye. Ben kendi hür iradem ve isteğimle bu mesleği seçtim, yapmaktayım, ömrüm yettiğince de yapmaya devam edeceğim. Eğer ölmezsem.
Olayımıza gelelim.
Bu aşırı yorgun geçen gündüzün akşamı oldu nihayet. Saat akşam sekiz suları. Acil poliklinik odasında 3 (üç) adet doktor, bir adet de sekreter var hasta bekliyoruz. Odada 3 sandalye var birinde sekreter hanım oturuyor, diğer ikisinde de diğer arkadaşlar var ben haliyle ayaktayım. Duvara yaslandım öyle bekliyorum çünkü ayakta durabilmem mümkün değil.
Bir kadın geldi sonra. Yanında da elini tuttuğu 4-5 yaşlarında, güzel bir oğlan çocuğu. Çocuk hafif hasta halinden belli.
Odaya girdiklerini görünce “muayene mi olacaksınız?” Dedim. Ama kadında bir tuhaflık var. Aşırı sinirli. Belki dışarda birine sinirlendi neyse beni ilgilendirmez.
Soruma tepki vermeyince tekrar sordum. Bu sefer de gözlerini devirerek “evet” yanıtını verdi ve elini tuttuğu oğlunu gösterdi. “Gel bakalım” dedim ufaklığa muayene masasını gösterip. Çocuk hemen gelip masaya oturdu.
Anne arkamda burnundan soluyor ama.
Nesi var dedim, midesi bulanıyor dedi anası. Ama elinde olsa soru sorduğum için beni öldürebilir öyle bir sinir.
Çocuğa döndüm anneyi boşverip. Karnını açalım bakalım dedim muayeneme geçtim. Anası olacak şahsa da sırtımı dönmüş oldum. Karnını dinleyeceğim stetoskop taktım kulağıma. Dışarısı net duyulmuyor öyle olunca. Baktım arkadan vıdı vıdı bir şeyler söyleniyor sinirli sinirli. Aldırış etmek için hem çok yorgundum hem de meşguldüm dolayısıyla önemsemedim. Muayenemi tamamladım. sonrasında çocukla filan şakalaştım hatta. Annesine döndüm.
ishali kabızlığı var mı diye sordum.
ilgili şahsın siniri daha da artmış, adeta köpürmüş, beni boğdu boğacak gözlerinden belli. 360 derece çevirdiği gözlerini bana tekrar devirdi, derin bir offff çekti, ayağını yere vurdu.
“Doktor yok mu ya doktor burda? Doktor yok mu?”
Nasıl bağırıyor kahpe nasıl. Görmelisiniz. Ben böyle şey görmedim hayatımda.
Beni tanıyan herkese sorabilirsiniz; sessiz sakin ve genelde gözlemci olan biriyimdir. Kesin verilecek bir tepki varsa dahi belli etmem; zaten tepkiler bu dünyada hiçbir şeyi değiştirmeye yetmez. O yüzden hep susarım. Gerilim mi var ortamda; hemen uzaklaşırım. Ne dahil olurum ne de karşılık veririrm. Böyle biriyim ben.
Ama kadının bütün her şeyin üstüne verdiği bu manasız ve aptalca tepkisini görünce dayanamadım.
Hanımefendi, dedim; ben de doktorum. Ordan ne gibi görünüyorum?
Benim çocuğuma bakmıyorsunuz niye bakmıyorsunuz doktor mu yok burada dedi durdu tavuk gibi.
Gördüğünüz gibi geldiğinizde de ayaktaydım ve muayene ediyorum şu an? Şeklinde bir cümle kurup soru dolu gözlerimi gözlerine diktim.