Ülkemizde bir köşede kendi kendine ölse kimsenin umrunda olmayacak tek insandır. iki gün önce biraz kafamı dinlemek için şehir dışına çıktım. Oradayken bir devlet okulundan arayıp görüşmeye çağırdılar. Sırf işsizlikten bunaldığım için 100 km ötedeki cennet köşesinin geride bırakıp bugünkü fırtınada görüşmeye geldim. Görüşmem gayet güzel geçti. Kimseye rol yapmadım. Herşeyi şeffaf bir şekilde söyledim mülakatta. Sonra okulun müdürü bana "Birkaç kişiyle daha görüşüp duruma göre biz sizi 1 saate arayacağız hocam. Eğer olumlu olursa bugünden hazırlığa başlamamız gerekebilir." Dedi. Tamam dedik çıktık okuldan. Fırtınaya hazırlıksız yakalanmışım üstümde incecik bir yağmurluk içinde dandik bir kazak. Tam üç saat okulun çevresinde geri arayıp olumlu/olumsuz karar bildirmelerini bekledim. sonunda şarjım bitti. Geri dönüp arayanı bırakın bir yerine takıp umursayan birinin bile çıkmadığına eminim. Okula eve dönmem gerektiğini, şarjımın bittiğini bildirip eve döndüm. Şimdi göğsümde inanılmaz bir doluluk ve ağrı var. Sıcak evde bile üşüyorum, ses tellerimin boğazıma yapışıp kaldığını hissediyorum. 1600 lira uğruna değil; mesleğimi yapabilmek için geldim bu hale. Ülkemizde eğitimin kanayan yarası kendine idarede koltuk bulan öğretmenlerin, kendi meslektaşlarını bozuk para yerine koymasıdır. Bu sorumsuzluk ortamında, saygı anlayışı bu kadar olan insanların elinde yetişen nesilden daha fazlasını beklemek gülünç. Öğrencilerin suçu yok.