ben bu yazıyı eski sevgilime yazdım

entry1566 galeri
    59.
  1. 17 yaşında falanım daha.. ortega'lı zamanlar.. forma reklamımız aria'ydı.. 3'lü savunma oynuyoruz hala.. ümit özat, mirkoviç ve ogün.. hani ümit özat'ın ilk geldiği sene anımsadın mı canım? bilirsin polinomları beceremediğim ve sevmediğim gibi aşkım demeyi de sevmem ve beceremem pek.. işte öyle çılgın ve o denli marjinalim yani.. hey gidi hey heyy..

    sizin sınıfın karşısında bizim tuvalet daha doğrusu bizim tuvaletin karşısında sizin sınıf vardı.. öyle salak salak erketedeyim; çocuklar sigara içiyolar, ben de yakalanmasınlar diye gözlüyorum.. bilirsin sigara neyin kullanmıyorum.. derken biri iki heceli üç harfli adını bağrındı.. aslında ne kıl olmuştum o kıza.. akabinde evgeni plushenko edasıyla öyle bir ters dönüş yaptım ki, babam görse o halimi beni altay'dan alır, spartak moskova'nın artistik patinaj takımına yazdırırdı..

    gözümde yıldızlar çaktı, ortam basmane'deki ucuz biraneler gibi rengarenk oldu.. o ne güzellikti, o ne endamdı, o ne kaş, o ne gözdü.. olduğum yere çivilendim.. sağolsun alp geldi, ıspatulaynan kazıdı beni.. sen çoktan sınıfa girmiştin.. dersiniz ingilizceydi.. 4 sene okudum ama ne yalan söyliyeyim ki canım ingilizceyi de pek sevmedim.. yok üçüncü hali, yok ikinci hali, yok active, yok passive.. bak ingilizce yazıyorum ki 6 sene sonra bu mektubu okuduğunda belki ''lan onur'a bak hele.. amma ingilizce yapmış yaa! ben hemen şuna geri döneyim.'' diye içinden geçirirsin..

    sınıfa girdim.. edebiyatta ismin hallerini anlatıyo hoca.. ''lan ilkokuldan beri aynı mevzuu yeter be!'' dedim ve akabinde; ''boşver hocam ismin hallerini sen bana aşkın hallerini anlat, mutluluğun resmini çiz'' diye devam ettim.. içimden dedim tabi.. edebiyat hocam çok fettandı ama çok da güzel fiziği vardı hani.. okulca hastaydık kendisine de aşırı solcu olduğu için yanaşamazdık.. kızardı alimallah.. içimden dediklerimi dışardan diyemedim tabi.. e sen de kabul et be canım aşk için edebiyatçının kanaatinden nasıl vazcayardım?

    (...)

    bi perşembe gecesi öylesine heyecanlı oturuyodum ki bizim emektar divanda anlatamam.. o divan da benimle yaşıttı.. ikimizin duyguları da aynı yaştaydı.. ama benim heyecanım senin benden çok sevdiğin beşiktaş'ın buzla kaplı zeminde oynayacağı dinamo kiev maçından kelli değildi.. ertesi gün ''doğum günündü''.. saat akşamın 7 si olmuştu.. e takdir edersin ki canım öğrenci adamız, cepte bek kuruş yok.. pederin gelmesini bekliyorum.. gelsin de senin için o çok beğendiğim kazağın parasını versin.. bi heyecan, bi kıpırtı sardı içimi ki sorma canım.. lakin benim peder gelmeden senin mesajın geldi.. e malum artık ilişkiler aysiku'da, emesen'de, feysbukta, cep telefonunda yaşanan dönemlerdeydi.. bi garip sıkıntı kapladı bünyemi.. elim aslında kullanmaktan nefret ettiğim cep telefonuna yöneldi.. sagem'di markası ve çok zor basıyodu tuşları.. sert ve erkeksi bi hamleyle açtım kilitli olan tuş takımını ve etkisinden belki de hala kurtulamadığım o mesajı okudum: ''onur.. ben ayrılmaya karar verdim.. artık yürümüyo.. nolur ısrar etme.. kararım kati ve net.. değişeceğini sanmıyorum.. kendine çok iyi bak.. hoşçakal..''

    beşiktaş berabere kalıp çeyrek finale çıkmıştı uefa kupasında.. aslında buruktum ama sen beşiktaşlıydın.. terk edilmiştim ama sen sevinçliydin.. içim kapkaraydı ama ertesi gün doğum günündü.. gece yatmadan o lanet ezikliğime yine yenilerek son bi mesaj attım.. ''yarın okulda konuşalım mı?'' cevap gelmedi ama ertesi gün sen geldin yanıma.. ben ''bi daha düşün lütfen'' dedim.. sen ''düşüncek bi şey yok onur'' dedin.. ben ''ama canım bak hem beşiktaş turladı hem de senin doğum günün, bunu ıslatmayacak mıyız?'' diye ar damarımı çatlatırcasına bi sual sordum.. sen ''bitti artık onur ısrar etme, hem alt tarafı çeyrek finale çıktık.. bunun daha yarısı var, finali var.. erkenden havaya girmeyelim, rehavete kapılırız sonna.'' dedin.. ve yaklaşık 6 yıldır dönmek nedir bilmediğin yere gittin..

    ben ise gerek beşiktaş'ın çeyrek finali, gerek senin doğum gününde senden ayrılmanın verdiği kalp kırıklığı, gerek ebeveynlerimin bitmek bilmeyen kavgaları, gerek kaderimde mütemadiyen yazan ''terk edilmek'' zorunda bırakılmamla büyüdüm, büyüdüm, büyüdüm.. çeyrek yüzyılı devirdim be dile kolay, çeyrek yüzyıl! lakin hala terk ediliyorum, hala kalbim kırık ve hala büyüyorum.. ama değişen iki şey var..

    bir; artık annemle babam kavga etmiyolar, evi talan etmekten vazgeçtiler.. iki; bi filmde duyup etkisinden çıkamadığım o söz beynimden çıkmıyo..

    ''umut iyi bir şeydir.. hatta en iyi şey.. ve iyi şeyler asla ölmezler..''
    4 ...