Bir kaz aldım ben karıdan
Boynu da uzun borudan
Kırk abdal kanın kurutan
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
Sekizimiz odun çeker
Dokuzumuz ateş yakar
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
Kaza verdik birkaç akçe
Eti kemiğinden pekçe
Ne kazan kaldı ne kepçe
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
Kaz değilmiş be bu azmış
Kırk yıl Kaf dağını gezmiş
Kanadın kuyruğun düzmüş
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
Kazı koyduk bir ocağa
Uçtu gitti bir bucağa
Bu ne haldir behey ağa
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
Kazımın kanadı selki
Dişi koyun emmiş tilki
Nuh Nebi'den kalmış belki
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
Kazımın kanadı sarı
Kemiği etinden iri
Sağlık ile satma karı!
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
Kazımın kanadı ala
Var yürü git güle güle
Başımıza kalma belâ
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
Suyuna biz saldık bulgur
Bulgur "Allah" deyi kalgır
Be yârenler bu ne haldir!
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
Kaygusuz Abdal nidelim
Ahd ile vefa güdelim
Kaldırıp postu gidelim
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
Kaygusuz Abdal'ın, bir kısmı akıl ve mantık dışına tırmanan, çoğu sembollerden kurulan, çağımızın "gerçeküstü” verimlerini andıran birçok şiirlerinde olduğu gibi, bu şiirdeki KAZ da bir timsaldir.
Burada kırk gün değil, kırk yıl, halta binlerce yıl dervişler arasında kalsa bile "derviş" (Abdal) olmasına imkân bulunmayan, kaba saba, riyacı, gösterişçi, duygusuz, kabiliyetsiz bir insan tipi anlatılmakladır.
Bu tip hiç yeri olmayan dergâha nasılsa düşmüştür. Sekizer dokuzar, dervişlerin ona yardım etmeleri boşunadır. O, adam olmayacak “Abdalların kanını kurutacaktır.” Onunla hiçbir dervişin anlaşmasına imkân yoktur. Nitekim “suyuna salınan bulgur, “Allah” deyi bağırmaktadır.
Bu adamı irşat etmeye imkân yok. Allah’ın sevgisine ve O’nu sevmeYe kabiliyetsizdir. “Pişmek” olgunlaşmak kabiliyeti olmayan, apayrı bir iklimden (Kafdağı) gelmiş olduğunu düşündüren, Nuh Nebi’den beri irşat kabul etmeyen bu yaratığın elinden, Kaygusuz Abdal, önce yakınır. Onu başına saranlara beddua eder. “Var git, başımıza kalma bela” diye, onu uzaklaştırmaya kalkar ama boşuna.
Bakar ki çare yok, kazdan kurtuluş yok bu sefer ümitsizleşir. “Ahd ile vefa güderek” kendi gider. Bu adamın yüzünden şeyhlik postunu dahi bırakmayı göze alır.
“Kaygusuz Abdal nidelim!
Kaldırıp postu gidelim!”
Bence son kısımda dervişlikten vazgeçmiyor, postunu bırakmıyor, onun olmadığı bir yere göçmeyi hayal ediyor. - deep sees