bazı insanlar kanlarında trajediyle doğuyorlar sanırım. sürekli olmasını istemediğin şeylerin olduğu ya da istediğin şeylerin olmadığı bir hayat ne kadar yaşanabilir olabilir ki? dışarıdan bakıldığında özenilen fakat bizzat yaşayana acıdan başka bir şey vermeyen bir yaşam. boşluk. anlamsız çabaların doldurduğu bir boşluk. yer yer çırpınmak, çabalamak; sonraları düşünmemeye çalışmak umursamamak. azmin bitmesi, hissedememek. tükenmek. yaşama bağlayanların tükenmesi değil bu acı, bunun farkında olmanın acısı. en iyi dostun sigara olması. o renkli ekrana bakarken tüketilen paketler, kaybedilen yaşanası günler, o günleri yaşamayı umursamamak. telefona gelen mesajda heycanlanamamak, duyulan neşeli müzikte hissedemediğin umut. insanlardan soğuduğunu farkettiğin anlar, paylaşmaktan çekindiğin anlar, yalnız olmak istediğin anlar.
yalnızlık yalnızlığı getiriyor yanıbaşında. sigaraya yeni başlamak gibi. başta boğucu, sonraları bağımlı yapan cinsten. hepimizin yalnız öleceğimiz gerçeğine sırt dönmemektir yalnızlık. mutlu maskeni çıkarıp çıplak gözle hayata baktığındır. yaşadığın şeyin özünde acının olduğunu farketmektir. çünkü yaşadığın doğrundur, gerçeğin yalnızlık.
artık gerçek dostlarımın yanındayken bile hayatta kalmaya karşı kararsız duygular besliyorum. boşluk ve sessizlik, kendini kandıramamaktan daha acı verici olabilir miydi?