''Eğer insanı tanımak diye bir gereksinimimiz varsa bunu bize felsefe sağlar. Yaşamın ne olduğunu bilerek yaşamak var, bir de bilmeyerek yaşamak var. Yaşamın ne olduğunu bilmeden yaşamak demek, bir anlamda içgüdüleriyle yaşamak demek. insan için göreneklerle yaşamak demek. Yani anamdan, babamdan, dedemden böyle gördüm, ben böyle yaşarım demek. Oysa yaşam tartışılması gereken bir şeydir çünkü sürekli dönüşmekte olan bir güçtür. O zaman felsefenin bize sağladığı tek bir şey var, o da yaşamı öğrenmek. Daha doğrusu, yaşamı gerçekleştiren insanı öğrenmek. insanı bilmeden hiçbir üst düzey başarı elde etmemiz mümkün değil. insanı tanıdığım zaman ben kendimi de tanımış oluyorum. Montaigne bunu çok iyi ortaya koydu, ben'imi araştırıyorum çünkü insanı tanımak istiyorum diye. Kendimi araştırarak insanı tanırım, insanı araştırarak kendimi tanırım. dolayısıyla dünyada doğru dürüst bir yere yerleşebilmem için insanı tanımam gerekiyor. Zaten felsefe insan içindir. Felsefe, yalan yanlış bir takım ünvanlar elde etmek için değilse, gösteriş yapmak için değilse, 'vay adama bak ne biçim konuşuyor' gibi sonuçlar almak için değilse doğrudan doğruya insanı tanımak içindir. Bir anlamda şöyle de diyebiliriz: nasıl teknik, yaşamı kolaylaştırıyorsa, felsefe de bir başka anlamda yaşamı kolaylaştırıyor. Ölüm karşısındaki dinginliğimiz, acılar karşısındaki tutarlı davranışımız, gelecekten korkmayışımız, yaşarken insanlarla al takke ver külah birbirimize girmeyişimiz... Hepsi bize felsefenin sağladığı verimlerdir.''*