bakınız çevrecinin danişkası, istanbul'un imamıyken ne haltlar karıştırmış, istanbul'u istanbul yapan rte'dir derler. gülerim bende gevrek gevrek...
"" BAŞBAKAN BELEDiYE BAŞKANIYKEN
Başbakan Erdoğan geçenlerde " Asıl çevreci benim " deyince, tam tersi uygulamaları da ardı ardına medyada sıralanıverdi.
Ege koylarını kaplayan balık çiftliklerinden yeni nükleer ve termik santral projelerine, ormanların turizmcilere tahsisinden efsanevi dağların ve su kaynağı yaylaların madencilere teslim edilmesine kadar, son yılların ne kadar çevre düşmanı uygulaması varsa sayılıp dökülüyor.
Bunlar arasında en çok vurgulanan da iznik Gölü kıyısındaki hukuk dışı Cargill fabrikasına verilen destek, hatta himayeci tutum.
Bir yandan tarım alanını yasadışı işgal eden ABD tesislerine " kurtarma yasaları " düzenlemek, bir yandan da bu gibi kayırmalara karşı çıkanları " Boş zamanlarında çevrecilik yapıyorlar " diyerek aşağılamak, saygı sınırları içinde acaba nasıl tanımlanabilir?
Ne var ki bütün bu örnekler medyada yer alırken yine Başbakan'ın " Ben çevreciliğimi istanbul'da gösterdim " sözü yanıtsız kaldı.
Vaktiyle de böyle olmamış mıydı?.. Belediye başkanıyken yaşanan onca kültür ve doğa katliamına rağmen medyamız Erdoğan'ı " en başarılı " ilan ederek şimdiki siyasi konumunu da hazırlayan kamuoyu desteğini sağlamamış mıydı?
Erdoğan'ın belki de aynı aymazlığa güvenerek " Çevreciliğimin kanıtı istanbul'a hizmetlerimdir " demesini, günlerdir bir türlü sindiremediğimi söylemeliyim.
Çünkü aynı yıllarda Mimarlar Odası istanbul Büyükkent Şubesi Başkanıydım. Kentin çevre ve yaşam değerleri üzerindeki imar talanı oyunlarını engelleyebilmek için neler çektiğimizi bir biz biliyoruz, bir de eminim ki Erdoğan.
işte her biri belgeli, kanıtlı olan kente karşı suçlarından bazıları:
iLK HEDEF ODALAR
27 Mart 1994 seçimlerini Refah Partisi (RP) adayı olarak kazanan Erdoğan, 19 Ocak 1994'te Sheraton Oteli'ndeki basın toplantısında demişti ki: " Bizimki asla tek kişi ya da klik iktidarı olmayacaktır..."
Buna rağmen neredeyse ilk imar icraatı ise müteahhitler arasındaki RP kliği'nin isteğiyle, mimar ve mühendis odalarındaki proje denetimine son vermesiydi.
Belediye ile meslek odaları arasında Nurettin Sözen döneminde imzalanmış imar işbirliği protokolünü henüz 20 günlük başkanken tek taraflı olarak iptal etti. Böylece, istanbul'daki yapılaşmanın mimarlık ve mühendislik kurallarına göre gerçekleşmesinden çıkarları zedelenenlere duyduğu yakınlığı daha ilk ayında kanıtlamış oldu.
ilerleyen yıllarda, yine meslek odalarının seçimlerine de müdahale eden Erdoğan'ın, sayısız imar yolsuzluklarına davalar açan TMMOB kadrolarına " kelaynaklar " demesi nasıl unutulabilir?
Odaları ele geçirmek için seçim günü belediye araçlarını da görevlendirerek evlerinden arabalarla alınan yandaşlarının " eksiksiz oy vermelerini " sağlamış, buna rağmen istediğine kavuşamamıştı.
HAVZALARDA YAPILAŞMA
Erdoğan'ın istanbul'a karşı duyarsızlığını en açık sergileyen tutumu ise asıl oy tabanını oluşturan ve partisinin siyasal kalelerine dönüşen içme suyu havzalarındaki kaçak yerleşmelere sağladığı yeni imar olanaklarıydı.
Bunu imar planlarıyla yapamayınca, tutup iSKi yönetmeliğindeki değişikliklerle talana izin vermeleri hukuk skandalıdır. Su kaynaklarını koruma kuşaklarına bile yapılaşma hakkı tanıyan yönetmelik, Mimarlar Odası'nca açılan davada iptal edilmiş, ancak bazı kelime değişiklikleriyle yeniden yürürlüğe sokulmuştu.
Sözde yeniden düzenlenen 2. yönetmelik de yargıdan dönünce, aynı yönteme devam edildi. Tam 5 kez mahkemenin iptal ettiği yönetmelik farklı cümlelerle yayımlanarak, şimdiki susuzluğun da temel nedeni olan havzalardaki kaçak apartmanlara " ruhsat " sağlandı.
SiTLERE iPTAL DAVASI
istanbul'un kuzeyindeki kentin akciğerleri denilen orman ve tarım alanlarını imara açma oyunlarını ise bilmem ki nasıl özetlesem!
Beykoz ve Sarıyer'deki elde kalan son yeşil alanların 1995'te SiT ilan edilmelerine karşı en sert tepkiyi Erdoğan göstermiş; Koruma kurulları bize engel oluyor, belediyelere bağlamak lazım gibisinden demeçleriyle birlikte kararın iptali için mahkemeye başvurmuştu...
Oysa aynı SiT kararı, Erdoğan onaylı nâzım planda da öngörülen kuzeyde imar kısıtlaması ilkesini desteklemek içindi.
Yargı Erdoğan'a değil, Koruma Kurulu'na hak verince, belediye ekipleri Beykoz caddelerine şu tür afişler asmışlardı: " SiT kararıyla tapu hakkımızı engelleyenleri kınıyoruz..."
Bir anlamda hukuk devletini de kınama anlamını taşıyan bu söylem genel seçimlerde daha da sertleşecek, 2000li yıllardaki 2B ısrarlarının da nedeni olan orman işgalcilerine tapu sözü aynı bölgelerde oy patlaması yaratacaktı.
YOK EDiLEN PAFTA
Boğaziçi'ne 3. köprü yapıldığı takdirde istanbul'un son yaşam kaynaklarının da 15 yılda biteceğini kanıtlayan şehircilik çalışmasının birdenbire yok edilmesi ise hazindir.
Erdoğan göreve gelir gelmez Sözen döneminin nâzım planını beğenmeyip yenisi hazırlansın dediğinde, belediyedeki uzmanlar 3. köprünün istanbul'a olası etkilerini de araştırdılar.
Şehirciliğin bilimsel kestirimleriyle 1995'te hazırlanan senaryo pafta, sonucun felaket olacağını açıkça gösterince, Erdoğan da 3. köprüye karşıyız demek zorunda kalmıştı. Ne var ki aynı pafta esrarengiz bir şekilde kaybolurken karşıyız lafı da bir daha asla söylenmedi.
Bütün bunlarla birlikte TURiNG'in elinden alınan Boğaziçi köşklerindeki kaçak mescid inşaatları, Yenikapı iDO iskelesinin Suriçi'ni otomobilden arındırma ilkesini çiğnediği için kurulca onaylanmayan yasadışı projelerle ruhsatsız inşa edilmesi, gökdelenleri sürekli çoğaltan imar değişiklikleri, Şişli halkının bölge parkı olmasını istediği eski iETT garajına Cevahir'le ortak alışveriş merkezi yapılması ve daha nice kente karşı suçlar ortadayken " çevreciliğimin kanıtı istanbuldur " sözüne ne denilebileceğine dilerseniz siz karar verin.
3. KÖPRÜNÜN ZARARINI BELGELEYEN PAFTA YOK OLDU
Erdoğan dönemindeki nâzım plan çalışmalarında olası 3. köprünün istanbul'a etkilerini araştıran bir bilimsel senaryo paftası hazırlandı. Yeni çevre yoluyla kuzeydeki son ormanlık alanların da işgal edileceğini kanıtlayan bu pafta daha sonra yok oldu!... ""