Sivrisineklerin ömrü bir gündür, güllerinki üç. Kedilerin ömrü on üç yıldır, aşkınki üç. Böyle işte. ilk yıl tutku, sonra bir yıl şefkat ve nihayet bir yıl can sıkıntısı. ilk yıl, "beni terk edersen kendimi öldürürüm" denir.
ikinci yıl, "beni terk edersen, acı çekerim, ama kendimi toparlarım" denir.
Üçüncü yıl, "beni terk edersen şampanya patlatacağım" denir.
Kimse size aşkın ömrünün üç yıl olduğu konusunda uyarmaz. Aşk komplosunun temelinde, çok iyi saklanan bir sır yatar. Sizi aşkın hayat boyu sürdüğüne inandırırlar, oysa aşk kimyasal olarak üçüncü yılın sonunda yok olur. Bir kadın dergisinde okudum: aşk geçici bir dopamin, noradrenalin, prolaktin, lulibren, ve oksitosin yükselmesiymiş. Feniletilamin (fea) denen küçük bir molekül neşe, taşkınlık ve keyif dulgularını tetikliyormuş. Yıldırım aşkı fea'yı doyan limbik sistem nöronlarıymış. Şefkat ise endorfinlermiş (çiftlerin afyonu). Toplum sizi aldatıyor: bu hormonların üç yıl sonra faaliyetlerine son verdikleri bilimsel olarak kanıtlanmış olduğu halde size büyük aşk masalını satıyor.
Zaten istatistikler de aynı şeyi söylüyor: tutku ortalama 317,5 gün sürüyor. (kendime, "Acaba, son yarım günde ne oluyor?" Diye soruyorum...)
ilk yıl eşyalar satın alınır.
ikinci yıl eşyaların yerleri değiştirilir.
Üçüncü yıl eşyalar paylaştırılır.
Ferré'nin şarkısı özetliyor: "Zamanla sevgi biter." Hem siz kim oluyorsunuz da, öngörülen tarihte sizi kaçınılmaz olarak yüzüstü bırakacak olan salgı bezleri ve sinir ileticileriyle boy ölçüşmeye cüret ediyorsunuz? Gerekirse şairler lirizmi tartışabilir, ama doğa bilimleri ve demografi karşısında mağlubiyet kesin.