Öncelikle bir ırk'ı aşağılamayı, o ırk'a hakaret etmeyi doğru bulmuyorum.
Toplumların ilerlemesi ve gelişebilmesi için gerekli olan şeyin din değil, din'de de gelişmeyi sağlayacak lokomotif güç gerektiğini, bu lokomotif gücün ortaya çıkabileceği sahaların da ekonomik güç odaklarının birbiriyle rekabeti ile birlikte, üretim ekonomilerinin ortaya çıkardığı sınıfsal çelişkiler olabileceğini düşünüyorum. Bu güç odaklarının olmadığı ortamda ne baasçılık ne de ilericilik tutunamamıştır. Baasçılık şii ve sünni etkide olmak üzere iki koldan geliştiği gibi, süreç içerisinde üç ana akıma bölünmüş olup, Suriye'de şii etkili, Irak'ta sunni etkili olarak, üç ana akım içerisinde en gerici olan akımların iktidarı olarak varolmuştur. Mısır'dan başlayan sunni kolun enson Sisi iktidarının ne kadarsa o kadar seküler anlayışına gelip dayanmıştır.
Müslüman toplumlar içerisinde ulusçuluk eksenindeki mücadelenin tutunabildiği tek ülke Türkiye'dir. Bunun sebebi de 1923 devrimini gerçekleştiren kadroların, daha önce levanten ve gayrimüslim sermayenin tasviyesi ile boşalan alanı devlet imkanları ile -"çelişki"nin dinamiğini oluşturan- ulusal burjuvazinin yaratılması, devamında hammadde kaynağı sağlayan devlet kuruluşları ile orta ve küçük burjuvazinin yaratılması, tartışılacak yanları bulunsa da, üretim ekonomisi ya da bacasız fabrikalar denilen montaj sanayii ile işçi sınıfının ortaya çıkmasının sağlanmış olmasıdır.
Son söz olarak: heriki konuyu biaraya getirirsek, değerli maden ya da petrol yatakları üzerinden elde edilen zenginlikle ilerleme olmaz; bilim gelişmez,kültürel gelişim sağlanamaz. Gereken tek şey "çelişkidir"