saf(pure; püre değil) ve zihni kirletilmemiş bir çocuğun düşüncesi.
dünyanın en saf, en tarafsız, çıkarsız sorularını çocuklar sorar. çünkü henüz düzene alışmamış, saçma ezberlerle uyuşmamış, yavaş yavaş kaynayan kurbağa misali haşlanmaya başlamamışlardır. kant'ın eleştirdiği saf akıldır o minik kafalarındaki. sizin için sorulması salaklık olan en basit durumlar, onlar için ''bu ne?'', ''bu neden böyle?''dir.
bu soruların cevaplanma şekli, tüm hayatları boyunca bu tür saf sorularını sormaya devam edebilmelerine veya saçmalıkları bile sorgulamadan kabul etmelerine sebep olur. bu soruların devamı için küçük prens ve küçük kara balık her yaşta iyi gelir.
alıştınız hayvanların dini ritüel amacıyla sokaklarda kesilmesine, kanının alnınıza sürülmesine, henüz kanı damarlarında duran etle keyif yapmaya ve en önemlisi savunurken bunu, sırattan geçirir , allahın emridir den önce ''fakir-fukara bu sayede et yiyor'' demeye. bu bayram sayesinde yılda bir ve sadaka olarak et yemektense; akılla yönetilen, ritüellerinden uzak toplumlarda kişi başına ortalama, islam aleminin ortalamasının neredeyse 10 katı et tüketiliyor. bayramsız, sadakasız.
ondan gayrı, bir yüce amacın bir çok şekli olabilir. amaç illa ki et yemesiyse fakirin; daha rasyonel düşünüp, önce, vereceğiniz ete, balığa, sadakaya, zekata muhtaç olmayan balık tutabilen insanların olduğu sistemleri düşünmek ve bunu yakıştırmak olmalı insana.
insan bireysel yanlışlar yapabilir; karısını dövebilir, fırsatını bulunca metres tutup 3-4 kadınla yaşayabilir; ama buradaki sorun, yanlışın bireysellikten çıkıp sistematik bir şekilde yüzmilyonlarca insana emredilen bir ritüele veya kesin emre dönüşmesidir.
cariyeliğin, köleliğin meşru olduğu, koca kainatı yaratan yüce yaratıcının nedense cinsiyet ayrımı yapması,
2 porsiyon dişinin ancak bir porsiyon irrkek etmesi gibi 10 yaşındaki çocuğun bile anlayamayacağı dengesizliğin bile, ezilen cinsin yararına olduğunu esaret özgürlüğümüz engellenemez ekşi!moronuyla savunma ikiyüzlülüğü, allaha, bulunduğumuz durum ne kadar boktan da olsa şükretmemiz için bizden daha beter durumda insanların bulunması ancak saf bir çocuğun tuhafına gider.
bu sistemde fakir her daim olmalı, en alttaki de yaşadığına şükretmeli, boynunu yana devirip ağlamaklı sesle sizin vereceğiniz ete, sadakaya, zekata, kömüre, makarnaya muhtaç olduğunu belirtmeli ki; siz de sadakayı verirken bir gözünüz dilenene, diğeri bulutlara doğru baksın ve durumunuz ne kadar boktan olursa olsun, kafanızı kaldırıp; şükür ya rabbi diyesiniz. bu çark böyle dönüyor.
bilmeyen de der ki islam alemi protein zengini. 1 avrupa birliği vatandaşının kişi başı yıllık et tüketimi 90 kilo ve islam aleminin besili ekonomilerinden türkiye'de 15 kilo.
olayın küçücük çocukların önünde bir cana kıyma gibi sevgi pıtırcığı insani boyutu ayrı konu ama öyle artistik laflara gerek yok. kurban kesmenin kökeni ilkel dinlerde tanrıların gazabından korunmak, aman güneş tutulmaya, yıldırım düşmeye, yağmur yağa ama sel olmaya, ekinler heba olmaya, gece ola tamam ama gündüz unutulmaya (bunun bile garantisi yok bu ilkel ecdadlara göre)vs..
insan, önce insan; sonra baktı bu iş masraflı(kellesi gelişti yani), hayvan kurban etti, aya güneşe, zeusa, şivaya, vişnuya, kaliye, odine, osirise, raya, ahura mazdaya,thora, kukulkana ve benzeri yüzlerce tanrıya. sonra* evrile, devrile, kırıla, döküle bugüne geldi.
ama geçmişine küfrederek ve onu dönüştürüp inkar ederek.
günümümüze gelen tüm dinlerin en büyük mucizesi, o ilk-el(kelimenin kök anlamıyla) kuralları ödül*-ceza* mantığıyla yutturup bunca asır ayakta kalabilmeleridir.
bilim gibi bilimin tarihi son 100 yıldır ve gelinen nokta ortada. geometrik hızda bir gelişim var. maalesef zihnimiz hala geriden geliyor. belki de bilimin ürünlerini pazarlayan kapitalizmin istediği, tüketen sürünün(homo tüketicicus) böyle kalması.
3. dünya savaşı sonrası medeniyet sayacı sıfırlanır da filmin başına dönersek; dinlerin, peygamberlerin devri yeniden başlar. merak etmeyin, bu arz ve talep olayıdır mükremin ve her daim isteyene istediğini satacak durumdan vazife çıkaran peygamber adayları çıkar sürünün içinden.
hikayenin başındaki çocuğun o saf aklına, zamanla aldırırlar bunları ve kim bilir neleri. çok geç belki de, şu an bu satırı okuyor olabilir o saf çocuk; kaşları çatık, küfürler eşliğinde.
''her köyde öğretmen denen yanan bir ateş var;
ve yine her köyde papaz denen,
o ateşi söndüren biri var.''