kendisi arap baharı denen "gaz" organizasyonunda devrilen liderlere göre çok daha sogukkanlı, çok daha "devlet adamı" duruşu sergilemiş, bugün bu duruşunun ve sogukkanlılıgının sonucunu almıştır. kendisinin sarayları, yatları, katları olmamış, hiçbir zaman halkına böyle bir görüntü çizmemiş, birkaç sene önce yapılan seçimlerde de %88 oy alarak bu ilkeli duruşunun ödülünü almıştır.
savaştan önce böyle bir durumda kalabilecegini biliyordu, amacı tüm ortadogunun, özellikle de arap ülkelerinin şeriat ile yönetilmesi olan ihvancılar, diger ülkelerdeki ihvancılardan gaz alıp sokaga çıktıgında bir yandan bunların açık şekilde terör eylemine iştirak ettiginden ve terörist olduklarından bahsediyordu, bütün eleştirilere yanıt verebilecegini söylüyordu, bir yandan da ihvancıları sokaklardan temizliyordu, bu onun halkına "onların yanında durmak zorunda degilsiniz" mesajıydı.
sokaga çıkan ihvancılar, onlara daha sonra katılan sempatizanlarının da gelmesiyle bir bütünlük kazanmıştı, daha sonra ordunun içinden ve başka kişisel çıkarlar sebebiyle esad'a muhalif olmuş batı yanlılarının da aralarına katılmasıyla "özgür suriye ordusu" kurulmuştu, batı medyası (türkiye medyası da dahil) dünyanın dört bir yanında bu teröristlerin reklamını yapıyordu, bunların tamamı abd ve müttefiklerinin kurdugu planın bir parçasıydı. bu reklamlar işe yaradı, dünyanın her tarafından cihatçılar suriye'ye akın etmeye başlamıştı, bunların büyük çogunlugu türkiye üzerinden geçiş yapıyordu, ortadogu ve afrika'dan gelenler ise ırak, ürdün gibi ülkelerden katılıyordu bu organizasyona.
lübnan hizbullah'ının lideri nasrallah o günlerde bu konu hakkında "bu örgütlere destek veren ülkeler, bunları kontrol edebilecegini sanıyorlar, ama bu örgütler yılan gibidir, ne kadar beslesen, büyütsen de önce seni zehirlerler" diyordu.
kısa süre sonra esad'ın kolay yem olmayacagı anlaşıldı, cihatçı örgütler belirginleşmeye başladı, savaşın başında ihvancıların oluşturdugu öso başı çekerken, zamanla avrupa'dan, asya'dan ve ortadogu'nun çeşitli ülkelerinden gelen cihatçıların kurdugu el kaide'ye baglı ışid ve el nusra gibi örgütler ön plana çıkmaya başlamışlardı.
ışid ve el nusra'nın gücü arttıkça başlarda sadece masum muhalifler oldugu düşünülen ihvancılar da öso'dan ayrılıp, ekseriyetle ışid ve azınlıkla nusra'ya ve bunlara baglı örgütlere katılmaya başlamışlardı. böylece batının yıllarca reklamını yaptıgı öso'nun aslında olmadıgı anlaşılmıştı.
bu arada nasrallah'ın öngörüsü de gerçekleşmişti, ışid avrupa ve türkiye'de çeşitli eylemler yapmış, yüzlerce insanı katletmişti.
suriye kurumlarıyla, birçok mezhepten ve dinden oluşan halkıyla bu yamyamlara karşı direniyordu, onlar için esad'dan başka kurtuluş yolu kalmamıştı. halk bunun farkına vardıkça suriye ordusu'nun gücü ve meşruiyeti artıyordu. bu örgütler şam merkezine aralıklarla saldırılar yapsa da hiçbir şekilde ele geçirememişlerdi. ordunun reconquista hareketini başlattıgı bölge de burasıydı.
şam, terör örgütlerinden tamamen temizlendi.
lazkiye, terör örgütlerinden tamamen temizlendi,
palmira, terör örgütlerinden tamamen temizlendi
hama, terör örgütlerinden tamamen temizlendi,
humus, terör örgütlerinden tamamen temizlendi.
rakka, terör örgütlerinden tamamen temizlendi
geriye sadece deir ez-zor ve halep'in bir kısmı kaldı.
artık bir gerçek var, savaş henüz ilan edilmese de bitti, bu savaşı esad kazandı. hem de bütün dünyayı karşısına alarak...