gördüm. -penceredeki iki kişilik loşluk- göründü bize, evet. sadeceydi ve bizeydi.
gördü
k.
çünkü
sabaha yaklaşırken yeşillenen
umudu
susarken cevaplayan
gözleri vardı
benimse dededen yadigar
bir saatim, köstekli
o kadar
yolculuklar yapardık zamanda
durur duraklar
aşklaşır tazelenir
dolaşırdık yine
yorulur susar
sevişir gençleşir
doğardık yine
gel zaman
git zaman
bir odamız vardı
doğa'l manzaralı
penceresi yok tek kapılı
pencereler çizerdi
silerdi boyardı
içine hayalini
hayalimizi koyardı
yüzüne bulaştırdığı renkleri
ayırt etmeye çalışırken ben
kırmızıya hınzırlaşırdı aklım
sonrası,
dedim ya
bir yaş daha genciz.
akşam olur kararırdı
soluğumun benzini boyardı
asık suratımı boyardı
severdim sonra kendimi
hiç sevmediğim kadar
'kendimi yeniden sevdirdiği için sevdim onu'
bir tek allahın aşıkını görmedim
bunu itiraf eden.
evet
ona tutulan tutkum
tam da bu yüzdendi
konumuz çoktu komşumuz hiç yoktu
aslında iyi de oldu
şehrin ortasında yaratmıştık
ıssız kargaşasız bir ada
denizimiz vardı sonra sapsarı
masmavi bazen mor
sabah olur uyanırdık
ilk işimizdi sevişmek
hayata onun göğüslerinde uyanmak
dudaklarına ilk, merhaba demek
gamzelerine düşerken paldır küldür
saçlarının kumralına tutunmak
ve günün ilk yolculuğu
en keyifli gidişler
en sarsıntılı gelişler
kahvaltı hazırlanırdı sonra
kütük değilim çok şükür
yardım ederdim ona
kahvaltı kahvaltı kahvaltı...
tazelenmeye yeni başlamış
yorgun ve zehirli zihinlerin
rafadan hali
biraz peynir üç beş zeytin
domates, zeytinyağlı kekikli
mutluluktan kızarmış birkaç dilim ekmek
ve çay
ve çayı bardağı koyarken bıraktığı
dudaklarımızın payı
c'isimleri değiştirmeyi seviyordum.
apayrı bir dil yaratıp
ayrı bir alfabe kullanmak
uzak ama şirin bir fanteziydi.
yalnız değildim artık.
çünkü sabaha yaklaşırken yeşillenen
umudu
susarken cevaplayan
gözleri vardı...
kimseler yoktu başka
kimseler.
o vardı.
yokken de varmış aslında.
'bugün pencereyi nereye çizsek
neresine baksak hayatın?'
fonda tatlı bir gülücük.
ve başlardı
bir başka yolculuk