recep tayyip erdoğan

entry28906 galeri ses35
    1281.
  1. Melike ilgün'ün hayran olduğu zat. Şöyle ki:

    Ben Başbakan'a hayranım!

    Ben Başbakan'a hayranım. Cidden hayranım.

    Ben onun yerinde olsam her metrekaresini yabancılara peşkeş çektiğim hatta
    müzede duran peygamberin sakalına kadar pazarlamaya azmettiğim ülkemin vatandaşlarının
    karşısında bu kadar dik dik konuşamazdım.

    Bilmem kaç okula bilmem kaç kitap dağıttık diye övünürken aklıma o
    kitaplara sıkıştırılan ''Abdest kandaki alyuvar oranını artırır'' bilgileri gelir, bin yıllık masallara bile göz
    diktiğimizi hatırlar susardım.

    Her lafıma biz ile başlayıp onlar diye bitirirken, bana karşı olanı
    seçkinci diye yaftalarken, oy alamadığım yerleri elit semtler diye hedef gösterirken meydanlara çıkıp da
    'Sizi bölmeye çalışıyorlar, oyuna gelmeyin'' demeye utanırdım.

    Kadınların yüzde 99'unun sadece türban değil bileklerine kadar uzanan pardesü giymiş olduğu, bir de harem selamlık
    oturtulduğu bir salonda ''Hiç kimse AKP'yi laiklik karşıtı eylemlerin odağı gösteremez'' deyip bile bile komik duruma
    düşemezdim.

    Hele hele ortalık bu kadar karışıkken, hassasiyet had safhadayken, bu hassasiyetin odağında benim imzam duruyorken
    politikaya bilmemkaç yıl önce ölmüş bir Çanakkale Savaşı kahramanını alet edemezdim. Tutup da ''Seyit Onbaşı'yı Seyit
    Onbaşı yapan imanıdır. Herhalde bunu da laikliğe aykırı bulmazlar'' diye kendimce yargıya gözdağı veremezdim. iman
    gücüyle mermi kaldırmak ile din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak arasında sırf işime öyle geldiği için bu kadar
    sakat, bu kadar bıçak sırtı bir bağ kuramazdım. Bir kere ya ''O zaman sen de kaldır, senin imanın yok mu?'' diye
    sorarlarsa diye korkardım. Ya da ''Oğullarını askere göndermeyen sen nasıl Seyit Onbaşı'yı kullanırsın, önce bir
    oğulların askerlik yapsın bakalım" diye hesap sorabilecekleri aklıma gelirdi böyle boş boş konuşmazdım.


    Vakti zamanında ''Askerlik yan gelip yatma yeri değildir'' diyen biri olarak bir kahraman askeri ucuz politika
    nutuklarına konu ederken ''Acaba bu lafın ucu nereye gider?'' diye kendi kendime bir sorardım. Gayrimüslim
    vatandaşlarımız alınırlar mı, gayrimüslim bir Türk vatan savunmak için savaşamaz mı, buna düpedüz ayrımcılık denmez
    mi diye dediklerimi önce bir tartardım.

    Ben korkardım!

    Ben seçimden hemen sonra kameralar önünde bütün Türkiye'yi kucaklamaya söz vermiş bir başbakan olarak,
    böyle ''AKP'liler imanlıdır, AKP'ye karşı olanlar imansızdır'' gibi imalarla toplumu kışkırtmaya korkardım.

    Ben düşünürdüm!

    Ya biri çıkıp da ''Seyit Onbaşı imanlıydı da 93 harbinde ölenler imansız mıydı, güneydoğuda şehit olanlar imansız
    mıydı?'' gibi benimkinden beter bir çıkarım yapar da verecek cevap bulamazsam diye düşünürdüm.

    Ben utanırdım!

    Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı makamını bu kadar komik, bu kadar abes, bu kadar anlamsız sözlerle
    ucuzlaştırmaktan...

    Bütün politikalarım elimde patladığı için, ekonomi dibe vurduğu, dış politika gümlediği için tek çare dine sığınmaktan,
    dini kendime silah yapmaktan...

    Herkese vatandaş değil de potansiyel cemaat muamelesi yapmaktan, hala her soru soranı, ''Açız, işsiziz'' diyeni
    kürsülerden ''Muhterem cemaat safları sıklaştıralım'' tonlamasıyla azarlamaktan utanırdım.

    Dedim ya ben başbakana hayranım. Cidden hayranım.
    Korkmadığı...
    Düşünmediği...
    Utanmadığı halde hala kendini ''kahraman'' gibi pazarlamayı başarabildiği ve inandırdığı için.

    (bkz: kalem kılıçtan keskindir)*
    3 ...