ibni sina nın boşluktaki adam tasvirine göre; herhangi bir uzayda boşluğa doğan ve hiç bir varlığa temas etmeden organlarının dahi bilincinde olmayan bir insan kendi varlığının bilincinde, idrakindedir.
Düşünme dilden önce gelir. Bilakis dilin sınırlarını belirleyen pek çok çevresel ve içsel unsur vardır ama düşüncenin sınırları yoktur. Düşünce dile döküldüğü anda sınırları belirlenmiş olur.
Zengin bir dilin düşüncenin muğlaklığına büyük bir katkısı olduğu yadsınamaz elbette fakat; diller ilkin düşünmenin yani bilim ve sanatın zayıfladığı toplumlarda zayıflamaya başlar. Büyük düşünürlerin ve filozofların kendi sözcüklerini veya söz öbeklerini inşa etmeleri bunun en büyük göstergesi değil midir?