annem deli gibi kızsa da bakkaldan renkli tozlar alıp ağzım yamulana kadar onları yemeyi çok severdim, dilim rengarenk olunca çok hoşuma giderdi, leblebi tozunu yerken püskürterek konuşmak da keza öyle. serumlar vardı içine su doldurup okulda sıçana dönene kadar birbirimizi ıslatırdık mesela. kuzenlerle babaannemin eski evinde dünyanın en zevkli saklambaç oyununu oynardık. abimle evde koltuk kenarlarına çıkıp onu at olarak hayal edip dört nala maceradan maceraya koşardık. tasolarla oynardık, küçükleri vardı bir de kafam kadar büyük olanları çıkmıştı, hepsini bir kutuda biriktirirdim. abimler bilye oynarken gidip salça olurdum sen kızsın diye beni oyuna almazlardı, ben de çaktırmadan birer ikişer bilyeleri çalar giderdim. kuzenlerle yine babaannemin evinde minderlerden ve perdeden prefabrik ev yapıp içine girip kıkır kıkır gülerdik. bir keresinde kuzenimle masanın altına girip saklandık, orda da acı biberler varmış, ne akla hizmetse onları alıp ağzımıza yüzümüze sürdük. sonra cayır cayır yanarak annelere koştuk ağzımıza buz soktular, çok saçma ve çok zevkliydi. bir keresinde de bisiklet kullanmayı yeni öğreniyordum, abim beni bisikletle kovalayıp düşürmüştü, ağlaya ağlaya kan revan içinde kaldım, babam gelip tentürdiyot sürmüştü. izini hala taşıyorum. çocukluğumun her anı çok güzeldi, doksanlarda çocuk olmak güzel şeydi. keşke yine o günlere dönebilsem.