110- (Ey ümmet-i Muhammed! Allah’ın ezeli ilmin de de, Levh-i Mahfüz’da da, geçmiş ümmetlercede,) insanlar(ın menfaatini temin) için (meydana) çıkarılmış olan birçok ümmetin en iyisi siz oldunuz! (Çünkü siz, Kitap ve Sünnet’e uygun olup, şeriat ve akıl tarafından güzel bilinen) ma`rufu emredersiniz, (kafirlik ve bütün yasakları içine alan) münkerden nehyedersiniz ve Allah(ın tüm buyrukların)a (gerçek ten) iman (etmeye devam) edersiniz. Ehl-i Kitap da (sizin gibi ahir zaman peygamberine ve getirdiği dine) inanacak olsaydı, elbette bu, kendileri için (inkar karşılığında elde ettikleri dünya riyasetinden) daha iyi olurdu! (Gerçi) içlerinden (Abdullah ibni Selam ve arkadaşları gibi) inananlar vardır. Onların çoğunluğu ise (hak yoldan çıkmış olan) fasıkların ta kendileridir.
Ayet-i celilede bahsi geçen hayırlı ümmet olma vasfı, vahyin nüzülüne şahit olan müminlere, özellikle de ibni Mes’ud, Ammâr ibni Yasir, Salim, Übeyy ibni Ka’b ve Mu’az ibni Cebel (Radıyallahu anhüm) hazaratına mahsus ise de, Ömer (Radıyallâhu anh)ın: “Ey insanlar! Kim bu methedilen ümmetten olmak istiyorsa, Allah-u Te`ala’nın burada bahsettiği şartları yerine getirsin!” sözü, bu vasfın bütün ümmete ait olduğunu göstermektedir.