sonra amerikalılar zeytinyağını gördüler. "bu nedir" diye sordular. "zeytinyağıdır" dedik, "bizde bol ağacı var o ağaçtan zeytin alıyoruz, zeytini sıkıyoruz zeytinyağı yapıyoruz" dedik.
"boşverin siz onu" dediler.
bize margarin verdiler, margarin yapmak daha kolaydı.
sonra "vita ve sana" ürettik. sofralarımıza getirdik.
zeytinyağından öyle soğuduk ki, şarkılar yaptık "zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman" diye.
şarkının alt metninde zeytinyağı tüketen köylü ve cahil olarak lanse edildi alenen.
bütün bunlar amerika'nın çok hoşuna gitti hep.
sonra amerika'nın bizle işi bitti.
bir kağıt mendilmişiz gibi kullanıp attılar bizi.
biz kime uyuz oluyorsak gidip onlarla dost oldular.
biz de "din kardeşimiz" araplara gülümsedik.
neticede para lazım tabi.
araplarda para var, bizde de cennet gibi vatan var ya.
hah işte o cennet vatanın en cennet olan köşeleri hep zeytinliklerle doluydu.
arapların ne işi var zeytinle.
onlara deniz boyunda arsa lazım.
"hay hay" dedik biz de.
zeytin ağaçlarını sökmeye kesmeye başladık.
karadeniz'deki ormanları yaktık onlar için.
ve bütün bunları gelecek nesillerimizden çalarak, onların haklarını gasp ederek yaptık.
para lazımdı, onurumuzu sattık.
cennet vatanımızı cehennem yaptık.