yine bir istanbunalım günü, yine aynı akşam üzeri can sıkıntısı, yine aynı renkte bir boşluk, yine tuhaf bir sarhoşluk, gözlerim usulca uykuya daldı, ve gördüğüm rüyadan şunlar aklımda kaldı:
Aşkın yolgeçmeyen hanı
Tabanı tozlu, tavanı salkım saçak
Gelenlerin kimi aşık, kimi kaçak
Sanırsın ki 'dokunsam' yıkılacak
Bir viranedir, yol geçmeyen hanı
Adını yoldan alır, kimse geçmez çünkü
Dedim ya bir iki aşık, birkaç, kaçak
Yok mesela bu gün gelen, onlar dünkü
Kimse de gelmez artık, kapılar kapanacak
Buraya gelenler bilir birbirini,
Birkez olsun konuşmasalarda
Aydınlatır mumlar burda dibini,
Erirler şişe içinde, loş masalarda
Denize yakındır hanımız
Gelir kokusu denizin
Bir erkek, bir hanımız
Bu köhne han ikimizin
Aşıktık, denize doğru kaçıyorduk onlardan
Kaçıp evlenemeden vurdular bizi
Saplandı kurşunlar sırtımızdan
Denize varmadan ayırdılar ikimizi
Bizi öldüğümüz yere gömdüler
Bu hanın altında cesetlerimiz
Sonra titreyerek bizi gördüler
Gömülmeden birleşti bedenlerimiz
Nihayet aşkı silemediler,
Vardı bir yerlerde kaçak
Vursalarda öldüremediler
Aşk hep yaşadı, hep yaşayacak
Hayalidir yol geçmeyen hanı
Hayaletim mesela bendeniz
Kayıp bir yol üstü, koyu bir deniz yanı
Kaçak ve aşıksanız bekleriz