Çok iç çekişli, nefret yüklü, ve az denizli bir istanbunalım günüydü, aynada kendimi izledim uzun uzun, uzandı sonra elim usul usul kaleme, kalem elimde eğilip büküldü, ve satırlara şunlar döküldü:
Vaat etmediği günler hakkın
Gerçek sandıgın ne varsa aslında yalandır
Yalan bildiğin ne varsa aklında kalandır
Sevdiğine sarılmak değildir ki aşk
'Sevdiğim' diye, yastıga sarılmandır
Bilirsin ki; aşk, ateşten gömlektir
Baktıgın her yerde o yüzü görmektir
Gerçeği değil, hayali sevmek
Ve bir hayali sevmek, bir hayli ölmektir
Zaman ince bir elektir
Seni içinden geçirecektir
Derin çizgiler bırakıp acımadan
Yüzünü aynalarda, eskitecektir
An gelecek, kurşun derinde
An gelecek, bıçak elinde
Bazen güneşle güleceksin
Bazen kan olacak gözün ferinde
Sızılı aşkların olacak, sana hükümran
Yalnız bir adamsın, sessizce haykıran
Kimsecikler duymayacak bazen seni
Bazen senin çığlıgın olacak semayı ayıran
Yara bere içinde, kıvranacaksın ama
Yine de sahip çıkacaksın acına
Karanlık şafaklarda asacaklar belki seni
Ama sen, ağlamadan çıkacaksın, dar ağacına
Bin kere öldürecekler seni
Bin kere doğacaksın yeniden
Mahsuna döndürecekler seni
Kardelen olacaksın yeniden
inan bana saipsiz benliğim
Yalan değil söylediklerim
Doğacak, sana vaat etmediği günler hakkın
Doğacak, bin bir umutla, uykusuz beklediğin