asansörü çağırmak istersin kafan biraz dağınıktır, artık 4. biradan sonrasını pek kaldıramayacak kadar yaşlanmış olduğunu kestiririsin. neyse asansöre binmek istersin bunun için ya bir kat yukarıya yada bir kat aşağıya inmen gerekir. belki ara katta oturmak sana hiç bu kadar zor gelmemiştir. derken karanlık ve içkinin verdiği sersemlikle asansörün çağrı düğmesi yerine dairenin ziline basarsın. bir an duraksayarak
hala boş olduğu düşüncesi içini kaplar.
fakat kapının zincirini kontrol eden, bir çift el; saatin kaç olduğunu, ne olduğunu hatırlatmak istercesine hızla kapıyı açar. asansör bir yandan gelmiştir onun ışığı ve otomatiğin ışığından artık o yüzü rahatça seçersin.
beraber zamanlar geçirdiğin belki de ondan sonra ondan önce gibi bir kavramı hayatına getiren ama gidiş nedenibile eskimiş, artık gitmesine kızmadığın insan. ta kendisi... miskin haline bakarsın asansörün aynasında.sonra yüzüne bir daha, bir daha... inşallah tanımamıştır diye dualar ederek.
senin, sen olduğunu ve sana komşu olduğunu oda anlamıştır. belki de en savunmasız halinle görmüştür seni.gidişinin ardından geçen onca zamanla beraber o da seni tanımıştır.
onun biriyle birlikte olmadığına inandırmışsındır kendini. gidişinin ardından tek inanmak istediği şeyin yıkılmaması için hemen binersin asansöre kimseyi görmek istemezsin bir süre. tek kelime etmeden o gün geçer açmayıbir türlü beceremediğin şarap yanında öylece uzanır onun yerine.. "daha büyük bir işkence var mıdır acaba?" diye
diye sayıklayarak..