Müzik ve resim insan ufkunun hudutlarını genişleten iki sanat dalıdır. Müzikle haşır neşir olmam enstrüman çalmamla başladı. Yöresel bir enstrüman olan tulumu bir kaç teknik yardım haricinde tamamen müzik kulağımla kendi kendime öğrendim. Nefesli çalgıların önemli bir dezavantajı aynı zamanda kondisyon olarak efor sarfetmenizi gerektirir. Ben okul hayatım boyunca müzik dersini hiç sevmedim. Notlarım kötü müydü? Hayır iyiydi. Lakin ezberci sistem beni müzikten soğutmuştu. Sevemiyordum bir türlü. Taa ki yıllar sonra müziğe karşı yeteneğim olduğunu keşfettiğim ana kadar. Bu yeteneğimi keşfetmem aynı zamanda onu sevmeme de neden oldu. Fakat okul çağını geçirdiğimiz için bu alanda akademik olarak mesleğe yönelme şansımı da kaçırmış oldum.
Aynı şey resim için de geçerli. Okulda resim dersinden oldum olası hiç hazetmedim. Resim dersim hep orta idi. Perspektif algım tamamen sıfırdı. Masa çizerdim, ayakları yukarı bakardı. O derece yani. Üniversite bitti ben kendimi görsel alanda fotoğraf video programlarıyla haşır neşir halde buldum. Daha sonra kursa gittim. Grafik tasarım eğitimi aldım. Baktım ki içimde başka bir cevher, ilgi alanı var, e bir şeyler de üretebiliyoruz. demek ki Yetenek var. Mutlu oldum.
Gerek tasarım, gerek müzik bana inanılmaz bir bakış açısı kazandırdı. Bunu hayatımdaki bir çok hadisede tatbik ettim. Hayal gücü deyip geçmeyin. inanın sanat tıpkı bir kitap gibi. Okudukça ufkunuz genişliyor, olaylara bir çok pencereden bakmanızı sağlıyor.
Eğitim sistemimizin mevcut ezberci yapısı sanat alanında ne gelişmeye, ne yetenekleri keşfetmeye, ne de insanı kabiliyetine göre yönlendirmeye imkan vermiyor. Bir çok kişi yıllar yıllar sonra, tıpkı benim gibi kaçırmış olduğu treni farkediyor. Sözün kısası, bu sistemle çocuklara ne müzik, ne resim, ne de beden eğitimi dersi vermenin hiç bir mantığı yok! Kişiye ezberi değil. Düşünmeyi, Yorumlamayı, kendi zihin dünyası içerisinde keşfetmeyi öğretmeli sistem.