korkuyorum...
sana söylemesem de belli etmesem de çok korkuyorum. aynı zamanda sana da...
ben bu yazıyı size yazdım. ne olursunuz çıkmayın, gitmeyin hayatımdan.beni her zaman koruyun, bana karışın, bu etek kısa biraz diyin, bu ruj fazla kırmızı diyin. karışın, bağırın, çağırın. hiç yapmadınız ama bağırın, çağırın. yeter ki gitmeyin, terk etmeyin beni. hep küçüklüğümden bahsedin bana, nasıl doğmuştum? ağlamamıştım değil mi, baygın doğmuştum... sen de korkmuştun, şimdi de ben öyleyim, korkuyorum...
ya sen? gece muzo'yu dinlediğimde göz damlanı damlatmam için odama gelirdin. "yine mi murtaza?" isim bile takmıştın muzo'ya. sonra da çocuksu bi edayla "sevmiyorum bu adamı çok küfür ediyor" derdin. benim dinlemezsin olur biter dememle giderdin: "iyi geceler pın pın":) ne tatlısın sen de...
peki ya sen? seninle pek anlaşamazdık değil mi annecim? aksiyim kabul ediyorum. ama inan hep pişman oldum seninle her tartışmamın sonunda. ama diyemedim, özür dilerim, bitaneciğim diyemedim. huyum böyle kahretsin, ama sen beni hep sevdin. inan ben de seni, ben de sizi...
o kadar korkuyorum ki gideceksiniz diye... yalvarırım gitmeyin hiçbir yere, ne olursunuz... şu an bile ve bunu düşündüğüm her an o kadar kötü oluyorum ki, her şey için pişman oluyorum. keşkeler geçiyor zihnimden. ya şimdi giderlerse diyorum. kelimeler yetersiz kalıyor, inanın yetersiz kalıyor. asıl aşk bu diyorum. sevmek, korkmakmış bunu anlıyorum.
babacım ya sen beni aradığında ben telefonun sesini duymazsam ve sen de kızamazsan bir daha? ben ne yaparım düşündün mü bunu?
ya sen annecim? sana her mesaj attığımda mesajımı okumayıp beni aramışsın yavrum demezsen bir gün? sen de düşün ne hale gelirim ben, düşün ve gitme bi yere...
baba, liseye başladığımda "artık şımarmak yok" demiştin. üniversiteye başladığımda "bak artık uçuk kaçık şeyler yok" demiştin. üniversite bitti "deliliklerin bitsin artık" dedin ve güldün benden ümitsiz bir şekilde. halbuki ben sadece siz gülün diye şımardım hep, deliliklerim hep bundandı. sizin en sevdiğim halinizdi çünkü kahkahalarla gülmeniz. siz anlamadınız ama ben sizin güldüğünüz o aralarda hep durdum sizi izledim, korktum, dua ettim. nolur dedim nolur hep böyle kalın.
annecim küçükken hep dosyan kabardı diye korkuturdun beni. her yaramazlığım dosyaya eklenen bir kabartıydı. ben buna inanmıştım biliyor musun, napim çok kokrmuştum. acaba dosyam nereye kadar kabaracak, sona erdiğinde ne olacak. korkmuştum. elimle bunu ölçerken sen yakalamıştın beni. o kadar gülmüştün ki, o an dosyamı yırttığını, yok ettiğini anlamak zor olmamıştı. sonra da sarılmıştın, "bazen beni çok yoruyosun ama". özür dilerim, çocukluk işte anne.
bir dönem o kadar sıkılmıştım ki, ölümü merak eder olmuştum. neden yaşıyorum? öleceksem neden yaşıyorum? insanlar neden ölmeyi bekliyor, ölsünler işte... gibi salak düşünceler. ergenlik dönemi işte, tehlikeli dönem... sizinle hiç sorunum yoktu ama kendimle cevaplandıramadığım sorularla sorunum vardı. ama sonra sizi düşündüm. nasıl kahrolacağınızı. buna hakkım yoktu, biliyordum. kendimi yaşamak için zorladım. hayat oyunları oynadım, yaşama tutunma oyunları... sonunda başardım, sizin sayenizde, sizin sevginizle başardım bunu. sizi üzmeye, kahretmeye hiç ama hiç hakkım olmadığını düşündüm. sizin de beni ama lütfen... gitmeyin, bırakmam sizi, sizinle gelirim. ama yine de benden önce gidin tamam. hakkım yok sizi üzmeye ama sizin var tamam ne yapsam ödeyemem hakkınızı, üzülmekse tamam üzülürüm, ama ben de geleyim ne olur sizinle. korkuyorum çünkü...
annecim, ben seninle hep kadın oldum. ayakkabılarını geçirdim minik ayaklarıma, rujlarını sürdüm, saçlarımı topladım kelebek tokalarınla. babamı sevdim senin gibi..
babacım seninleyken de hep erkek oldum. maç izledim, heyecanlandım minik yüreğimle hiçbir şey anlamadan sadece seni izlerken, senin maç izlediğini izlerken... ve annemi sevdim, sahiplenerek.. senin gibi...
sizi seviyorum...korkuyorum...