Küçük bir kesit ele alalım. Örneğin; ekspresyonist tarih telakkisinin pîrlerinden Alman etnolog leo frobenius, paideuma adlı eserinde Doğu ve Batının düşünce temellerini mimariye uygulayıp, Doğu ve Batının duyuş farklılıklarını, tarihte oynadıkları farklı rolleri ilginç bir biçimde tasavvur etmiştir.
Doğuyu minare şeklinde tanımlarken, minarenin Gökkubbe altında çevresiyle etkileşimden kaçınarak sivrildiğini, batının ise hümanizma akabinde gotik dönemden sonra daha merkezi ve yuvarlak yapıların çoğalmasıyla, kainatı dolduracak bir aşkla insana ve insandan olana yönelişini ifade etmiştir. Ona göre Doğunun minare duygusu ile batının kainat duygusu tarih içinde karşıtlıkla var olmuştur.
Buna rağmen merkezi, dairevi mimarinin 8. Yüzyıldan 12. Yüzyıla dek Endülüs müslümanları kanalıyla ve daha sonra 13.-14. Yüzyıl fetihleriyle başlayan dönemde gelişen Doğu Batı ilişkiler ağının daha yoğun bir hal kazanmasıyla Doğudan Batı mimarisine geçişi tarihsel bir gerçekliktir.
Tarihsel gerçeklikler kaide olmaktan uzak, genel çıkarımlar yapmak için fazla girift ve çok katmanlıdır. Kısaca Doğu ve Batı toplumlarının karşılaştırması genel ölçütlerle değil daha özel alanlarda yapılmalıdır. Burada sayılan her bir farklılık Doğu ve batının ayrışıklığını değil, birlikte bir bütünün farklı yüzlerini oluşturduklarını gösterir. Doğu ve Batı için yapılabilecek en sağlıklı yorum her ikisininde ancak ve ancak karşıtlıklarıyla var olabilecekleridir.