zordu belki ama keyifliydi de.
biraz odun, biraz kömür varsa o kış kömürlükte, bakkal amcadan da bir kaç karton koli istenebilirdi pekala, sobayı tutuşturup üzerinde kestane patlatmak için. yaz tatilinde de bahçeye gidip, ağaçlardaki meyveleri çekirdekleri dalında kalacak şekilde yerdik, cırcır böceklerinin sesi eşliğinde. sanki dünya daha büyüktü, clementine bizim mahallede oturan bir arkadaşımdı sanki, azıcık tırstığım. öğretmen, şehirden, kaloriferli evinden gelirdi okulumuza, gelir gelmez camları açtırırdı, tüten soba kokusunu sevmiyordu bizim kadar, üşümeyi tercih ediyordu. bizim, belki başkası tarafından sevilmeyecek ama bize sevilmesi öğretilmiş sevdiklerimiz vardı. üstümüzde hep bir büyüğümüzden kalan giyisilerimiz, karası beyaz olmuş önlüklerimiz olurdu ve gözümüz gibi bakardık onlara bir küçüğümüze devredecek olmamızdan. şimdi çöpe atılanlar o zamanın kıymetlileriydi, yoksul olmak başka birşeydi idareli olmak başka. biz çocuklar çok zengindik ama okulda dağıtılan sütleri içip, yumurtaları evimize götürünce idare ediyorduk aklımızca. bir ondokuzmayısım vardır, tüm gençliğe hitabeyi ezberlediğim ama kızamık olup da törene gidemeyip kürsüye çıkamadığım, içimde durur öyle. yerli malı haftasını, okula meyve ve börek çeşitleri getirmek sanırdık, çikita muz bu çeşitler arasında değildi hiç. 80 lerde çocuk olup askerden dönemeyen bir arkadaşım oldu, şimdi adı eski okulun hemen yanındaki bir parkın levhasında şehit diye yazılı, tembeldi belki ama çok güzel woody woodpecker taklidi yapardı, adı soyadı kafiyeliydi, zayıftı, anasının kuzusuydu..o da 80 lerde çocuktu.