kişinin yaşı ilerledikçe maskesini indiren dünyadır. büyüdükçe kişinin iç dünyası ve dolayısıyla çevresindeki dünya değişir. eskisi gibi bayramdan tat alamamak bir örnek olabilir. eski bayramları özlersin ama değişen bayram değildir. yine vardır el öpmeler, harçlıklar, yeni elbiseler, ziyaretler, barışmalar, bayramlaşmalar, eğlenceler vs. oysa kişi eski bayramı değil, eski kendisi etrafında dönen dünyayı, çocukluğunu özler. hiç bir çocuktan nerede o eski bayramları duyamayız büyüdüğünü farkedene kadar. nasıl farkeder büyüdüğünü ? nerede o eski bayramlar der ise eğer bir gün, işte o gün farkeder.
ikinci olarak; anne komşularla gün yapar ve çocuksan henüz sen de aralarındasındır. dinlersin dedikodularını meraklı meraklı. unutacaksın birazdan zaten bir oyuna dalıp. karnın doyunca kalkıp gidersin zaten. ve büyüdükçe bu durum da değişir. o odaya alınmazsın dahi. kim bilir neler konuşuluyor orada diye merak edersin ? çocukken kulak asmamıştın oysa. ayrı bir tepside başka bir odada yersin tüm o ganimeti. ayrı bir tepside yaşarsın hayatını.
ve son olarak aklıma gelen ise değişen bu dünyanın acımasızlığı ! aslında hep var olandır bu fakat çocukluk safligiyla farketmediğin... acımasızca çevrenkileri bir bir alır götürür yanıbaşından. öylece izlersin. çocukken sevdiğin oyuncağını kaybettiğinkinden daha içten, daha dolu, daha büyük, daha yastık altı gözyaşlarıyla...