"nasıl gemide giderken ilerlememiz kıyıdaki nesnelerin geri çekilmesiyle, dolayısıyla da küçülmesiyle kendini belli ediyorsa, ihtiyarlamamız da büyük yaşlardaki insanların bize genç görünmeleriyle kendini belli eder." etmesin schopen, hiçbir şey bize bir daha o güzel an(ı)lara ulaşamayacağımızı belli etmesin anasını satayım.
her şeyin gereğinden fazla ciddiye alınması, gittikçe artan sorumluluklar ve sıfıra yakınsayan mutluluklar büyükmekse en büyük biziz gibi görünüyor dostlarım. sorarlarsa, "ne iş yaptın bu dünyada?" diye, rahatça verebilirim yanıtını; "yalnız kaldım. kalabildim! altı milyarın içine doğdum ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından." bile diyemiyoruz. çünkü yalnız kalabilme lüksü düşünüldüğünden çok daha pahalı ve alkol, olması gerekenden çok daha günahkar bir sıvı.
şüphesiz, bizi dinlerken sorunlarımıza üstünkörü bile olsa bir çözüm sunmak değil, konuşma sırasının kendilerine gelmesini bekleyen her tuzu kuru bilge gibi biz de üst perdeden sıralamak isterdik nasihatlarımızı. ancak büyümeye olan iflah olmaz kinimiz bizi sakinleştiriyor ve maksat kalpler kırılmasın diyerek susuyoruz bir kez daha.
ayakları doğuya basan ve gözleri batıya bakan ülkemiz gibi bizler de araftan kurtulamıyoruz bir türlü. anca iç, düşle ve ayılınca hayalkırıklığına uğra. evet kolay şey değildir mutluluk, kendimizde bulmak çok zor ama başkalarında bulmak imkansız olsa da aciz varlıklarız ve sosyal hayvanlar olarak buna bir çare lazım. her ne kadar dünya insan aklının alabileceğinden çok daha tuhaf ve çocukluğumuz mutluluk pastamızın en güzel dilimi olsa da;
şu testi de benim gibi biriydi;
o da bir güzele vurgun, dertliydi.
kim bilir, belki boynundaki kulp da
bir sevgilinin bembeyaz eliydi...