dolar/tl paritesi şu an itibarı ile 3.90 olarak gözüküyor. elbette ki piyasa türkiye'nin notunun düşürüleceği (yatırım yapılabilir seviyesinin altına düşürebileceği) beklentisi ile dolar/tl paritesini zaten kısmen fiyatlandırdı. O sebeple eğer bu beklenti bugün gerçekleşirse, ben doların kısa vadede 3.90 seviyesinin çılgınlar gibi üstüne çıkacağını açıkçası pek zannetmiyorum. Tabii bu sadece bir tahmin. Ama daha önemli olarak unutulmaması gerekilen nokta; zaten bu tarz uluslararası kredi kuruluşların verdiği notların ekonomik süreçlerin sebepleri değil, sonuçları olduğu gerçeği. Yani sayın reis haşmetlilerimizin "bizi kıskanıyorlar, güçlü bir türkiye istemiyorlar, kredi derecelendirme kuruluşları da faiz lobisinin bir koludur, Türkiye üzerinden para kazanmaya çalışır" vs. gibi açıklamalarına bakmayın. işin gerçeği bu kuruluşlar milyonlarca yatırımcı için referans noktasıdır ve ancak bir ülkenin ekonomisinin ve siyasi sisteminin güçlü, zayıf ve kırılgan noktalarını objektif bir şekilde analiz ederek, bahsettiğimiz bu milyonlarca yabancı yatırımcı için referans noktası olmaya devam edebilirler. Kısacası uluslararası piyasanın dönmesi ve ülkelerin sıcak para ihtiyacını karşılayabilmesi için çok kritik bir öneme sahiptirler.
Dolayısı ile Moody's den sonra fitch de Türkiye'nin notunu düşürürse bu artık Türkiye ekonomisinin kırılganlıklarının iyice yapısallaşmış olduğu anlamına gelir. Aslında bu kırılganlıklardan onlarcasını saymam mümkün. Benim ilk aklıma gelenler, dışarıya (özellikle 2001 krizi sonrası Kemal Derviş'in tasarladığı, AKP'nin yukarıdan gelen kutsal bir emirmiş gibi sıkı bir biçimde uyguladığı 'yapısal reformlar' ile) inanılmaz derecede bağımlı hale getirilmiş bir Türkiye ekonomisi, yüksek teknolojili ve katma değerli sanayi üretimleri yerine, bütün parayı katma değeri çok düşük inşaat-beton ekonomisine yatırışımız, ekonomik büyüme adı altında ülkenin sibobu vazifesini gören devlet kuruluşlarının hepsini birkaç yıl içinde özelleştirmemiz, ihracatımızın ithalata bağımlı olmasından dolayı sahip olduğumuz inanılmaz yüksek cari açığımız, yine dışa çok bağımlı olmamızdan ötürü inanılmaz kırılgan enflasyonumuz vs. Ama bence bütün bunlardan çok daha kritik olarak son yıllarda iyice kredi ekonomisine dönmüş olduğumuz gerçeği. Bunun zaten iş dünyası için ne kadar geçerli olduğunu hepimiz biliyoruz. Özellikle neredeyse bütün küçük-orta ölçekli şirketler öz sermayesi yerine krediler vasıtası ile iş yapabiliyor. Ama bence çok daha önemli olarak, bu durum çalışan-emekçi kesim için de farklı değil. O muhteşem neoliberalizm adı altında insanların reel ücretlerini baskılayabildikleri kadar baskıladırlar ve karşılığında insanlara çok çok düşük faizli geri ödemeler karşılığında kredi dağıtıp durdular. Bunu da ev, araba, son model telefon vs. gibi inanılmaz bir tüketim kültürü ile birleştirip, hepimizi borçlu bireyler haline getirdiler. Şu an ise ekonominin iyice durgunlaşmasına, yaşamın pahalılaşmasına, çalışan çıkarımlarının artmasına bağlı olarak neredeyse kimse borçlarını geri ödeyebilecek bir konumda değil. Bütün bu şartlar altında fitch nasıl bir karar verir ve yabancı sermaye ülkeye nasıl ve hangi şartlar altında yatırım yapar gerçekten çok merak ediyorum. Hele bir de demokrasinin sadece isminin kaldığı, terörün, siyasi belirsizliklerin iyice arttığı ve özel mülkiyet haklarının devlet tarafından iyice aşındırıldığı bir ortamda.
Bu noktada bence kimse merkez bankasından (en azından referandum sonuçlanana kadar) faiz arttırımı filan beklemesin bu bahsettiğimiz kredi ekonomisine çok büyük bir darbe olur ve reisi cumhurumuzun hiç işine gelmez. O yüzden fitch'in kararından bağımsız olarak dolar yükselmeye, Türkiye ekonomisi de iyice kırılganlaşmaya devam edecektir zaten. Sonuçta finansal kuruluşlar bu süreçlerin yaratıcısı filan değil, sadece gözlemleyicileri ve notlandırıcılarıdır. Birileri dış mihrak, büyük resim, faiz lobisi filan demeden önce söylemek istedim sadece. Çuvaldızı da azıcık kendimize batıralım.