ne zaman hasta olsam vucud direncimin düşmesi ile birlikte tahammül sınırım da yerle bir oluyor. dokunsan ağlayacak gibi oluyorum. yine midemi bozdum, yediğim bir şey dokundu, serum da kendime getirmedi hala, kafam kakmıyor, sürekli yatıyorum. yogun iş temposuna, derslere ara verdim, hiçbirini dusunmeden sadece yatıyorum. midem sancıyor, sanki birisi eliyle sıkıyormus gibi. ara ara uyuyup, rüyalar görüp uyanıyorum. ama olay burda başlamadı, şurda başladı;
liseden beri olan kız arkadaşlarımla 2 aydır görüşmemiştik ve birimizin de almanyadan gelmesiyle buluştuk. yine benim aşk hayatım masaya yatırılmıştı ve sen elmayı seviyorsun diye onun da seni sevmesi gerekir mi klişesinden başlamıştık. arkadaşım dönüp bana dedi ki;
sen o elmayı eve getirmiş, baş köşeye koymuş, sev beni diye bekliyorsun.
o kadar güzel özetlemişti ki her şeyi. aslında onun normal bir elmadan farkı yoktu. öyle deli deli sevdiğim de yoktu. sadece seksle baslayan bir şeyin, kısa bir zamanda bu kadar yogun hissedilmesi benim sorunumdu. sevişene kadar ben onun umrunda değildim ve sevişerek başladı bu görüşmeler. neden bu kadar anlam yüklüyordum ki. tamam bütün gece bana sarılıp uyuyordu, ilgiliydi, iyiydi, hoştu ama hoslantıdan baska bir şey hissetmediğini de belirtmişti. ben hemen her şey olsun istiyordum. çünkü içimdeki biriken bütün duyguları ona yükleyip beni sevmesini bekliyor ve onu sıkıştırıyordum.
bu bekleme hem anlamsız hem de beyhude idi. bende bıraktım.beklemeyi, hissetmeyi, özlemeyi her şeyi. içimde biriken bir sevgi var ise eğer, bu ona ait değildi.
onun kendini kasıyo sandıgım davranısları, ağır abi olması değil, bana karşı bir şey hissetmeyişi idi.
bende düşünmeyi bıraktım. beni sevecek adam o değildi. hikayeye ortadan baslayıp, normal davranmam saçmalıktı. düşüncesizce yaptığım hareketlerin yine sonucuna katlanamıyordum.