Dini, dili, ırkı, mezhebi yok onların. Kirli düşünceleri, çıkarları için verdiği savaşları, başkalarının kuyularını kazmak için kullandıkları kürekleri yok onların. Tebessümleri var, gülüşleri var; sebepsizce, masumca, içten bir şekilde; sahip oldukları. Her şeye karşı güvenleri, umutları, sıcacık bakışları var onların. Hayatları var her şeyden önce; senin, benim, bizim yaşadığımızı savunduğumuz, sıkı sıkıya sarıldığımız hayatlarımız gibi hayatları var. Özgürlükleri var kendi dünyalarında, yasakları var onları korumak isteyen ebeveynleri tarafından koyulan yasakları. Göz yaşları var, bazen sebebini anlamadığımız, bazen sebep olduğumuz göz yaşları. Değerleri var, hem de senin benim sahip olduğumuz değerlerin kat ve kat misli değerleri. Henüz kendilerine ait günahları bile yokken, başkalarının günahlarına esir olmaması gereken, olmayacak, olamayacak değerleri…
Bir tebessümleri var ki, şahsen benim yaşama nedenim her biri.
Bireysel konuşmam gerekirse, önümde bir kadın yürürken kendini güvensiz ya da rahatsız hissetmesin diye hızlıca yürüyüp geçerken, beni bunu yapmaya iten toplum konusunda rahatsız oluyorum.
Yolda bir çocuk, bir bebek gördüğümde işimi gücümü bırakır türlü hallere girerim sadece onları güldürebilmek için. Şimdi ne mi olacak, insanlar o haldeyken benden şüphe edecek! Amacı ne bunun diyecek, art niyet arayacak.
Ulan yaşadığımı hissettiğim tek an, onları mutlu edebildiğim andı; artık onu yaparken bile rahat olmayacak içim.